Reliable 5V0-31.23 Test Notes 🐒 5V0-31.23 Interactive Course 🏦 5V0-31.23 Interactive Course 🙊 Go to website 《 www.pdfvce.com 》 open and search for 《 5V0-31.23 》 to download for free 🐟Reliable 5V0-31.23 Test Price - search results

If you're not happy with the results, please do another search

...teâlâ anhüm ecma’în” önünden yürütür, arkamı meleklere bırakın derdi. 32 — Taş üstüne basınca, taşda ayağının izi kalırdı. Kum üstünde giderken hiç iz bırakmazdı. Açıkda abdest bozduğu zemân, yer yarılıp bevl ve benzerleri toprak içinde kalırdı. Oradan etrâfa güzel kokular yayılırdı. Bütün Peygamberler de böyle idi. 33 — Hacâmat kanından içenler oldu. Bunu işitince, (Cehennem ateşi onu yakmaz) buyurdu. 34 — Büyük bir mu’cizesi de, mi’râca götürülmesidir. Burak denilen Cennet hayvanı ile Mekkeden Kudüse götürüldü. Oradan göklere ve Arşa götürüldü. Kendisine acâib şeyler gösterildi. Allahü teâlâyı baş gözü ile bilinmeyen bir şeklde gördü. [Fekat bu görmesi, madde âleminin dışında ya’nî âhiret âleminde oldu.] Bir ânda tekrâr evine getirildi. Mi’râc mu’cizesi, başka...

...üzerinde, kuşlar uçar. Mü’minler, köşklerinde oturur iken, bunları görür. Eğer sen dünyâda iken bana böyle yakın gelseydin, ben seni kebâb ederdim, diye kalbine geldiği ânda, nûrdan tabak içinde henüz pişmiş olarak, gelip onu yimeğe başlar. Kemiklerini bir yere yığar ve kalbine gelir ki, şimdi bu, yine kuş olsaydı. Kalbine geldiği ânda, o evvelki gibi, kuş olup, uçar gider. Cennetin toprağı miskden ve binâsının bir kerpici gümüşden, bir kerpici altındandır. Cennet ehlinin her birine, yüz er kuvveti verilse gerekdir. Ve Cennet ehlinin her birine, en az yetmiş hûri ve iki dünyâ hâtunu verilse gerekdir. Ve dahî, Cennetde dört ırmak akar. Bunların menba’ı bir, akışı ayrı ayrı olup, bunların her birinin lezzeti, birbirine...

Resûlü gören mü’mine, (Sahâbî) adı verildi. Hepsini bildirmek için, (Eshâb-ı kirâm) denildi. Peygamberi seven her kalb, nûrla dolardı bir ânda, Ona sahâbî olanlar, medh olundular Kur’ânda. Hepsi Resûlullah için, mâlını, cânını verdi. Sulhda ilm yayarlardı, harbde ise kükrerdi. Hadîs-i şerîfde Eshâb, benzetildi yıldızlara. Herhangi birine uyan, erer ışıklı yollara. Eshâbı, çok sevişirdi, birbirini överdi. Sonra gelen müslimânlar, hepsi böyle söylerdi. Kur’ânı ve hadîsleri, Onlar bildirdi bizlere. Kalblerin temizliği, güven verdi zihnlere. Söğülse bunlardan biri, yaralanır İslâm dîni. Sahâbîyi kötüliyen, çürütür Kur’ân-ı kerîmi. Hakîkî müslimân isen, saygı göster herbirine, Önce salât, selâm eyle, Resûlün Ehl-i beytine!...

...Bu hâlde, yoldan çıkmak nasıl olur ve kısa bir zemânda yazılacak bir şeyle, bu nasıl önlenebilir? Yirmiüç senede yazılmış olanlar yetişmiyor ve yoldan çıkmağı önliyemiyor da, kısa bir zemânda ve hastalığın acılarının çoğaldığı bir ânda yazılacak birşey bunu nasıl önliyebilirdi? Hazret-i Ömer “radıyallahü anh” bunları bir ânda kavrıyarak, gözönünde tutarak (Kâğıd getiriniz!) emrinin insanlık sebebi ile, istemeden mubârek ağzından çıkdığını bildi. Bunların iyice anlaşılmasını, tekrâr sorulmasını istedi. Bu konuşmalarda sesler çoğalınca, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” (Kalkınız. Gürültü etmeyiniz! Peygamberin yanında gürültü etmek iyi değildir) buyurdu. Başka bir şey söylemedi. Kâğıd ve kalem ismini anmadı. Eshâb-ı kirâmın, ictihâd olunacak işlerde, Resûlullahdan “sallallahü aleyhi ve sellem” ayrılmaları, Allah korusun, nefslerine uymakla, ehemmiyyet...

...nâzırı ile vedâlaşdığım zemân bana: (Biz İspanyayı kâfirlerden [Müslimânları kasdediyor] içki ve zinâ ile aldık. Yine bu iki büyük kuvvet ile, diğer bütün topraklarımızı da geri alalım), demişdi. Bu sözünde ne kadar haklı olduğunu şimdi anlıyorum. Bir gün Necdli Muhammede oruc mes’elesini açdım: (Kur’ânda, (Oruc tutmanız, sizin için dahâ hayrlıdır)[3] deniliyor. Farz olduğu söylenmiyor. Öyleyse, oruc islâm dîninde sünnetdir, farz değildir) dedim. Bu teklifime i’tirâz edip, (Beni dînimden mi çıkarmak istiyorsun?) dedi. Ben de, ona: (Din, kalbin temizliği, rûhun selâmeti ve başkasının hakkına tecâvüz etmemekdir. Peygamber, (Din sevgidir)dememiş mi? — [1] Mâide sûresi, âyet: 91 [2] Hâlbuki Peygamberimiz, (Çok içince serhoş edenin, serhoş etmeyen az mikdârını içmek de, harâmdır) buyurdu. [3]...

...teâlâ, o zemân, o kimsenin hesâbından başka bir şeyle meşgûl olmadı. Fekat öyle değil. Belki o anda milyonlarca, sayısını Allahü teâlâdan başka kimse bilemiyeceği mikdârda kimselerin hesâbına bakıldı. Onların her biri zan eder ki, hesâb, o anda ancak ona mahsûsdur. Orada ba’zısı ba’zısını görmez. Birisi diğerinin kelâmını işitmez. Belki, her biri, Cenâb-ı Hakkın perdeleri altındadır. Sübhânallah ki, ne kuvvet ve ne büyük kudretdir. İşte bu Lokman sûresinin yirmisekizinci âyetinin, (Sizin dünyâda ve sonra âhıretde yaratılmanız bir nefes alacak kadar zemândadır) meâl-i şerîfi ile bildirilen zemândır. Cenâb-ı Hakkın bu kavlinde sırlar vardır ki, o zemânsız ve mekânsız olmak sırrıdır. Çünki, Allahü teâlânın mülkü için, ef’âli ve işleri için had ve gâye yokdur....

...birkaç sene sonra, zevcesi hâmile kalsa, doğacak çocuk, bu adamın olur dediler. Çünki,(tayy-ı mekân) ile zevcesinin yanına gelmesi, mümkindir. Böyle kerâmet sâhibi olması câizdir dediler. Fıkh âlimleri, bunu sözbirliği ile bildirmekdedir. Akâid kitâblarında da yazılıdır. (Vehbâniyye) kitâbında, tayy-ı mesâfe, ya’nî bir ânda uzak yere gitmek, Evliyâya ihsân olunan kerâmetlerdendir. Buna inanmak vâcibdir demekdedir. (Nesefî)de, (Fıkh-ı ekber)de ve (Sivâd-ı A’zam) ve (Vasıyyet-i Ebû Yûsüf)de ve bunların şerhlerinde ve(Mevâkıf) ve (Mekâsıd) kitâblarında ve bunların şerhlerinde [ve (İbni Âbidîn)de] de yazılıdır. Buna nasıl inanılmaz ki, âyet-i kerîmede açıkca bildirilmişdir. Ehl-i sünnet âlimleri, âyet-i kerîmeden alarak yazmışlardır. Kerâmete inanmak, vâcibdir demişlerdir. Âyet-i kerîmede bildirilen (Belkıs)ın arşının bir ânda Şâma getirilmesi, tayy-ı mesâfenin kerâmet olduğunu göstermekdedir....