1249

Mu’âmelât ve ukûbât kısmlarını, zimmîlerin de, ya’nî gayr-ı müslim vatandaşların da öğrenmeleri lâzımdır. Çünki, zimmînin de mu’âmelâta ve ukûbâta uymasını islâmiyyet emr etmekdedir. Dâr-ül-islâmda bulunan kâfir müste’minin yalnız mu’âmelâta uyması lâzımdır.

Tefsîr, hadîs ve kelâm ilmlerinden sonra, en şerefli ilm fıkh ilmidir. Fıkh bilgisi okumak, geceleri nâfile nemâz kılmakdan dahâ sevâbdır. Âlimlerden “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” okumak da, yalnız okumakdan dahâ sevâbdır. Aşağıdaki altı hadîs-i şerîf, fıkhın şerefini göstermeğe kâfîdir.

Allahü teâlâ bir kuluna iyilik etmek isterse, onu dinde fakîh yapar.

Bir kimse fakîh olursa, Allahü teâlâ, onun özlediği şeyleri ve rızkını, ummadığı yerlerden gönderir.

Allahü teâlânın en üstün dediği kimse, dinde fakîh olan kimsedir. İmâm-ı a’zamın üstünlüğünü göstermeğe, yalnız bu hadîs-i şerîf yetişir.

Şeytâna karşı bir fakîh, bin âbidden [ibâdet çok yapandan] dahâ kuvvetlidir.

Herşeyin dayandığı bir direk vardır. Dînin temel direği, fıkh bilgisidir.

İbâdetlerin efdali, en kıymetlisi, fıkh öğrenmek ve öğretmekdir.

Hanefî mezhebindeki ahkâm-ı islâmiyye, Eshâb-ı kirâmdan Abdüllah ibni Mes’ûddan “radıyallahü anh” başlıyan yol ile meydâna çıkarılmışdır. Ya’nî, mezhebin reîsi olan imâm-ı a’zam Ebû Hanîfe, fıkh ilmini, Hammâddan, Hammâd da, İbrâhîm-i Neha’îden, bu da Alkamadan, Alkama da, Abdüllah bin Mes’ûddan, bu da Resûl-i ekremden “sallallahü aleyhi ve sellem” almışdır.

Ebû Yûsüf, Muhammed, Züfer bin Hüzeyl ve Hasen bin Ziyâd, hep, İmâm-ı a’zamın talebesidir “rahimehümullah”. Bunlardan, imâm-ı Muhammed, din bilgilerinde, bin kadar kitâb yazmışdır. Talebesinden olan imâm-ı Şâfi’înin annesini nikâh etdiği için, ölünce, kitâbları, imâm-ı Şâfi’îye mîrâs kalarak, imâm-ı Şâfi’înin bilgisinin artmasına hizmet etmişdir. Bunun için imâm-ı Şâfi’î (Yemîn ederim ki, fıkh bilgim, imâm-ı Muhammedin kitâblarını okumakla artdı. Fıkh bilgisini derinleşdirmek istiyen, Ebû Hanîfenin talebesi ile berâber bulunsun) dedi. Bir kerre de (Bütün müslimânlar, İmâm-ı a’zamın ev halkı, çoluk çocuğu gibidir) buyurdu. Ya’nî, bir adam, çoluk çocuğunun nafakasını kazandığı gibi, İmâm-ı a’zam da, insanların, işlerinde muhtâc oldukları din bilgilerini meydâna çıkarmağı kendi üzerine almış, herkesi güç bir şeyden kurtarmışdır. İmâm-ı Şâfi’înin ayrı bir mezheb kurması, İmâm-ı a’zamı beğenmemesi, ondan ayrılması demek değildir. Eshâb-ı kirâmın “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” da ayrı mezhebleri vardı. Bununla berâber birbirlerini çok severler ve hurmet ederlerdi. Feth sûresinin son âyeti buna şâhiddir.

İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe “rahmetullahi aleyh”, fıkh bilgilerini toplayarak, kısmlara, kollara ayırdığı ve üsûller, metodlar koyduğu gibi, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” ve Eshâb-ı kirâmın “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” bildirdiği i’tikâd, îmân bilgilerini de topladı ve yüzlerce talebesine bildirdi. Talebesinden (İlm-i kelâm) ya’nî îmân bilgileri mütehassısları yetişdi. Bunlardan imâm-ı Muhammed Şeybânînin yetişdirdiklerinden Ebû Süleymân Cürcânî ve bunun talebelerinden Ebû Bekr-i Cürcânî meşhûr oldu. Bunun talebesinden de, Ebû Nasr-ı İyâd, kelâm ilminde, Ebû Mensûr-i Mâtürîdîyi yetişdirdi. Ebû Mensûr, İmâm-ı a’zamdan gelen kelâm bilgilerini, kitâblara yazdı. Yoldan sapmış olanlarla çarpışarak, Ehl-i sünnet i’tikâdını kuvvetlendirdi, her tarafa yaydı.

İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe “rahmetullahi aleyh”, hergün sabâh nemâzını câmi’de kılıp, öğleye kadar tâliblere cevâb verirdi. Öğleden önce, oturduğu yerde (Kaylûle) yapardı. Güneş zevâle yaklaşınca kaylûle yapmak, ya’nî biraz uyumak sünnet olduğunu, İbni Âbidîn “rahmetullahi teâlâ aleyh”, bey’-ı fâsid bâbında bildirmekdedir. (Mevâhib-i ledünniyye)nin rü’yâ ta’bîri faslında ve (Şir’at-ül-islâm)da yazılıdır. Kaylûlenin öğleden sonra da yapılabileceği, (Mîzân)da yazılıdır.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.