1249

Cevâb: Görmek, bir güzel sıfatdır. Başka sıfatlardan başka olarak, Allahü teâlâda bu sıfatın da bulunduğunu Kur’ân-ı kerîm haber vermekdedir. Görmek, ilmden başka birşey değildir demek, Kur’ân-ı kerîme uygun olmaz. İlm denilince, bilinenin karşısında bulunmakdan kurtarılmış olmaz. İlm, sanki iki kısmdan hâsıl olur. Birincisinde, bilinen şey ile karşı karşıya olmak şart değildir. İkincisinde ise şartdır. Buna, (Rü’yet), ya’nî görmek denir. Mahlûklarda ilmin en kuvvetlisi, en yüksek derecesi, görmekdir. Ancak görmekle, kalbde itmînân, emniyyet hâsıl olur. Düşünülen, bilinen şeylere, insanın vehmi karşı çıkabilir. His ederek anlaşılan şeylere, vehm karşı koyamaz. Böyle şeyler, bu tehlükeden kurtulur. Bunun içindir ki, İbrâhîm Halîlürrahmân “alâ Nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâm”, Allahü teâlânın ölüleri dirilteceğine inandığı ve kalbinde yakîn bulunduğu hâlde, kalbinde (İtmi’nân), ya’nî emniyyet hâsıl olması için, ölülerin nasıl dirildiğini görmek istedi.

Görmek gibi güzel bir sıfat Allahü teâlâda yokdur denirse, bu güzel sıfatın mahlûklara nereden geldiğini sorarız. Çünki, mahlûklarda bulunan her güzellik, Allahü teâlâda bulunan güzelliğin aksidir, zuhûrudur. Mahlûkda bulunan bir güzelliğin, iyiliğin, Vâcib-ül-vücûdda bulunmaması, olacak şey değildir. Çünki, mümkinler, kötülükden, noksânlıkdan başka birşey değildirler. Onlarda görülen her kemâl, her güzellik, vücûb mertebesinden âriyet olarak verilmişdir. Çünki vücûb mertebesi; yalnız kemâl, yalnız güzellikdir. Fârisî beyt tercemesi:

Önceden, evden birşey getirmedim ben,
ben de ve herşeyim de, sendendir senden!

İlk süâle cevâb olarak, şöyle de deriz ki, ileri sürdüğünüz sebeb, Allahü teâlânın varlığı için de tehlükeli bir düşünüşdür. Onu görmek olamaz derken, Onun varlığı da olamaz demekdir. Bu ise, akla uygun düşünüş değildir. Çünki, Allahü teâlâ var olunca, bu âlemin bir cihetinde bulunması lâzım olur. Yukarıda veyâ aşağıda, önde yâhud arkada, sağda, solda olur. Bu ise, Onun çevrilmesi, sınırlanması demekdir ki, noksânlıkdır, kusûrdur. İlâhda hiçbir kusûr bulunmaması lâzımdır.

Süâl: Onun varlığı, belki âlemin her cihetindedir. Böylece, çevrilmiş ve sınırlanmış olmaz mı?

Cevâb: Âlemin her tarafında olmak, çevrilmiş, sınırlanmış olmakdan kurtarmaz. Âlemin dışında bulunması lâzım olur. Başka olan birşey, dışarda olur. İkilik, başka yerde olmakdır. Bu da, çevrilmiş, sınırlanmış olmakdır.

Böyle yanlış ve aldatıcı düşüncelerden kurtulmak için, bilinmiyen şeyleri, bilinenler gibi sanmak hastalığından kurtulmak lâzımdır. Gâibi şâhide kıyâs etmemelidir. Görülen şeyde bulunan güzel bir hâl, görünmiyenin güzelliğini giderebilir. Çünki şartlar başka olunca, sıfatlar, hâller de başka olur. Hele, şartların başkalığı, ters olacak kadar çok ise, hâllerin başkalığı da ters olmağa kadar gider. Arabî mısra’ tercemesi:

Tozlu, topraklı olan, temiz olana benzer mi?

Allahü teâlâ akl ve insâf versin de, Kur’ân-ı kerîmde açıkca bildirilmiş olan (Nass)lara karşı gelmesinler. Sahîh hadîsleri inkâr etmesinler. Bunlar gibi, açık bildirilmiş olanlara îmân etmek lâzımdır. Bunların nasıl olduklarını Allah bilir demelidir. Anlamadıkları için, aklım ermiyor demelidir. Kendi aklına güvenip, anlamadığına inanmamak, çok yanlış ve pek haksızdır. Doğru olan çok şey vardır ki, akl bunların doğru ve düzgün olduklarını anlıyamaz. Akl herşeyi doğru olarak kavrıyabilseydi, aklına güvenenlerin önderlerinden olan Ebû Alî Sînâ gibiler, herşeyi doğru olarak anlarlar, hiç yanılmazlardı. Hâlbuki, kendisi, (Birşeyden yalnız birşey meydâna gelir) diyerek öyle yanılmışdır ki, az düşünmekle hemen anlaşılmakdadır.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.