1249

Sünnet-i hasenelere de şirk dediler. Câhil din adamları da, bid’at-i seyyielerin çoğuna, bid’at-i hasene diyerek, kötü bid’atlerin yayılmalarına sebeb oldular. İmâm-ı Rabbânî hazretleri, bid’atleri kötülemekde, islâm âlimlerine karşı değil, câhil din adamlarına karşıdır.)]

Zemânımızın tesavvuf adamları da, insâfa gelerek ve müslimânlığın za’îfliğini, uydurma şeylerin din ve ibâdet hâlini aldığını düşünerek, kendi pîrlerinin sünnete uymıyan sözlerini ve hareketlerini yapmamalıdır. Dinde bulunmıyan şeyleri, kendi pîrleri yapdı diye, kendilerine din ve ibâdet etmemelidir. Sünnete yapışmak, insanı elbette kurtarır ve iyiliklere, se’âdetlere kavuşdurur. Sünnetden başka şeyleri taklîd etmek, insanı tehlükelere, felâketlere götürür. Bizim vazîfemiz doğruyu bildirmekdir. Herkes istediğini yapar, yapdıklarının karşılığını da bulur. [Âkıl bâlig olan her erkek, kendi işinden, kendisi mes’ûldür.]

Bizi yetişdiren büyüklerimize, Allahü teâlâ çok iyi mükâfât ihsân eylesin ki, bizim gibi câhilleri, bid’atlerden korudular. Kendilerine uyarak karanlık tehlükelere, uçurumlara sürüklemediler. Sünnetden başka bir yol göstermediler. Dînin sâhibine “aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselâm” uymakdan ve harâmlarla berâber şübhelilerden bile kaçmakdan başka yol göstermediler. Bunun için, bu büyüklerin kazancları pek fazladır. Kavuşdukları dereceler, çok yüksekdir. Bunlar, tegannî ve raksa dönüp de bakmamış, vecde, tevâcüde [ve kendinden geçmeğe] ehemmiyyet vermemişlerdir. Başkalarının kalbleri ile buldukları, gördükleri, büyüklük dedikleri hâlleri, maksaddan uzak, matlûbdan başka bilmişler, onların kapıldıkları hayâlleri, def’ ve tard etmişlerdir. Bunların işleri, görmekle, bulmakla, bilinmekle anlaşılacak şeylerden değildir. İlmin, hayâlin, tecellîlerin ve zuhûrların, keşflerin ve görüşlerin üstündedir. Başkaları, birşey bulmak, birşeye kavuşmak için uğraşıyor. Bu büyükler ise, Allahü teâlâdan başka hiçbirşeyi istemiyor, hepsini kovuyor. Başkalarının Kelime-i tevhîdi tekrâr tekrâr söylemesi, Allahü teâlâya yaklaşmak içindir. Kelime-i tevhîdi söylemekle, Allahü teâlânın âciz bir mahlûku olan ve Onunla başka hiçbir münâsebeti bulunmıyan bütün bu kâinâtda, Hak teâlâyı bulmağa, görmeğe uğraşıyorlar. Bu büyükler ise; (Lâ ilâhe illallah) kelimesini, herşeyi yok bilmek, bütün görüşleri, buluşları, bilişleri ve hayâlleri, (Lâ) derken, red etmek, yok bilmek için tekrâr eder ve varlıkda birşey duyarlarsa, hepsini nefy eder ve hâtırlarına hiçbirşey getirmezler. [Bu mektûbun yarısı terceme edildi. Son kısmı terceme edilmedi.]

Cihânda iki dürlüdür, mürâi,
ki aldatır bunlar, fakîri, bâyi.

Birisi, yürür eski kisvetle,
ki, zâhid sanılsın bu sûretle.

Saf kimseleri bunlar, yimek ister,
kendilerine dervîş denmek ister.

Giyerler, yamalı, eski câme,
dilerler böyle görünmek avâme.

Haftalar geçer taramaz sakalın,
ki, desinler, unutmuş kendi hâlin.

İkincisi ise, ehl-i riyânın,
işit imdi alâmetlerin ânın.

Gider ardınca dâim nîk-i nâmın,
diler makbûlü ola hâssu âmmın.

Güzel kumaşları dikdirir ince,
giyinir hergün moda âdetince.

Nasîhat verir, kitâb yazar durmaz,
âlim geçinir, nemâz bile kılmaz.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.