1249

Bu seyre, seyr-i fillah da denmesine sebeb, sâlik bu seyrde, Allahü teâlânın sıfatları ile sıfatlanır. Bir sıfatdan bir sıfata geçer. Çünki, aynadaki sûretlerin sıfatlarının ba’zısından aynanın da nasîbi olur. Bundan dolayı, sanki Allahü teâlânın ismlerinde seyr etmiş gibidir.

İşte tesavvufcuların sözlerinin ma’nâsı budur. Makâm sâhiblerinin hâli ve söz sâhiblerinin murâdı herkesin anladığı gibi olmaz. Herkes anladığı kadar söyler. Bu sözden, başkaları da anlayışı kadar ma’nâ çıkarır. Bir kimse, sözü ile birşeyler anlatmak ister. Dinleyenler, bu sözden başka şeyler anlıyabilir.

Tesavvufcuların seyr-i enfüsîye sıkılmadan seyr-i fillah demeleri ve çekinmeden Bekâ-billah ismini vermeleri ve kavuşmak, yetişmek bilmeleri bu fakîre ağır geliyor. Bu sözlerine doğru ma’nâ vermek, düzeltmek için güçlük çekiliyor.

Seyr-i âfâkîde, sanki, kötülüklerden temizlenmek ve seyr-i enfüsîde, iyi ahlâk ile ahlâklanmak vardır. Çünki, kötülüklerden ayrılmak, Fenâ makâmına uygundur. İyiliklere kavuşmak, Bekâ makâmına uygun olur. Bu seyr-i enfüsînin nihâyeti yok demişlerdir. İnsanın ömrü sonsuz olsa, bu seyr bitmez sanmışlardır. Çünki, mahlûkun sıfatlarının nihâyeti yok demişlerdir. Allahü teâlânın sonsuz sıfatları, sâlikin latîfeleri aynasında tecellî etmekde, Onun kemâlâtından bir kemâl görünmekdedir. O hâlde, bu seyr bitmez ve sonu gelmez.

Seyr-i âfâkîde hâsıl olan Fenâ ile seyr-i enfüsîde hâsıl olan Bekânın ikisine birden, vilâyet [Evliyâ olmak] demişler ve kemâlin, yükselmenin sonu buraya kadardır sanmışlardır. Bundan sonra, seyr [yolculuk] olursa, geriye doğru olur ki buna (Seyr-i anillah) demişlerdir. Geriye inerken, bir dördüncü yolculuk vardır ki, buna da (Seyr-i fil-eşyâ) demişlerdir. Üçüncü ve dördüncü seyrler, başkalarını kemâle getirmek ve irşâd etmek içindir. İlk iki seyr, vilâyeti hâsıl etmek içindir, demişlerdir.

Hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâ ile kul arasında, yetmişbin nûrdan perde ve yetmişbin zulmetden perde vardır) buyuruldu.

Tesavvufculardan bir kısmına göre, seyr-i âfâkîde yetmişbin perde aşılmakdadır. Çünki, yedi latîfeden her birinde onbin perde geçilir dediler. Bu seyr temâm olunca, perdelerin hepsi aradan kalkmış olup, sâlik, seyr-i fillah yapmağa başlar ve (Vuslat) makâmına erişir sandılar.

İşte, Evliyânın seyr ve sülûk dedikleri şeyler bunlardır. İnsanın kemâle gelmesi ve başkalarını da irşâd etmesi böyle olur derler.

Allahü teâlânın lutf ederek, ihsân ederek, bu fakîre bu bilgilerden zâhir etdikleri ve ne sûretle yetişdirdiklerini, ni’meti bildirmek ve şükrünü yapmak maksadı ile, aşağıya yazıyorum. Kalbi uyanık olanlar istifâde eder.

Hak teâlâ, bî-çûn ve bî-çigûnedir. Ya’nî hiçbirşeye benzemez. Nasıl olduğu anlaşılamaz. Âfâkda olmadığı gibi, enfüsde de bulunmaz. O hâlde, seyr-i âfâkîye, seyr-i ilallah demek ve seyr-i enfüsîye seyr-i fillah ismini vermek doğru olmaz. Bu her iki seyr de, (Seyr-i ilallah) olur. Seyr-i fillah, âfâk ve enfüs ile ilişiği olmıyan ötelerin ötesi bir seyrdir. Şaşılacak şeydir ki, seyr-i enfüsîye, seyr-i fillah demişler. Bu seyri bitmez tükenmez bilip, sonsuz olarak seyr edilse, temâmlanamaz sanmışlar. Hâlbuki, enfüs de, âfâk gibi mahlûk olduğundan, mahlûklarda seyr etmiş oluyorlar. Böylece, büyük hatâya, sonsuz husrâna düşüyorlar. Sonra, ebedî olarak Fenâ hâsıl olamayınca, Bekâ hiç hâsıl olmaz. Vüsûl, kavuşmak, nasıl olur? Yaklaşmak ve kemâl nasıl elde edilir? Sübhânallah! Tesavvuf büyükleri, böylece, serâbı su sanarak ve seyr-i ilallaha seyr-i fillah diyerek, mahlûku Hâlık düşünerek ve zemânlı mekânlı olana, bî-çûn diyerek kendilerini avutunca, küçüklerden ve görüşleri kısa olanlardan şikâyet etmeğe sıra gelir mi? Yazıklar olsun! Nasıl oluyor da, enfüse Hak teâlâ diyorlar. Hudûdü ve sonu olan bu seyri, nihâyetsiz sanıyorlar. Seyr-i enfüsîde sâlikin latîfeleri aynasında, Allahü teâlânın ismleri ve sıfatları görünüyor diyorlar.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.