Hızlı Erişim
Sayfa No   & 1249

Tam İlmihal kitabı neden kıymetlidir?

Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından nakli esas aldığı ve içinde yazarına ait düşünce olmadığı için kıymetlidir, çünkü dinimiz nakil dinidir. Muhammed aleyhisselam, Allahü teâlânın bildirdiklerini Eshab-ı kirama bildirdi. Onlar da, Tâbiîne, Tâbiîn de Tebe-i Tâbiîne bildirdi. Bunlar ve talebeleri de, kitaplarına yazdılar. Bu kitapları yazan büyük zatlara (Ehl-i sünnet âlimi) denir.

İşte bu kıymetli kitap, yüzlerce kıymetli eserden hazırlanmıştır. İstifade edilen bu eserler, çeşitli kütüphanelerde mevcuttur. Bunların çoğu da tercüme edilmemiştir. Her okuyucunun bu eserleri bulup faydalanması imkânsız denecek kadar zordur. Bir diğer husus da, o kitaplar, kendi zamanlarındaki şartlara göre yazılmıştır. O kitaplardaki bilgiler, günümüzün insanına hitap edecek şekilde, onların ihtiyaçlarına göre hazırlanıp bu kitapta toplanmıştır.

Balın kıymetli bir gıda olması, birçok çiçekten toplanarak hazırlanmasından ileri gelmektedir. Seadet-i Ebediyye de buna benzemektedir. Yüzlerce kitaptan seçilerek toplanmıştır. Bu kitabı okuyan, büyük bir kütüphanedeki bütün kitaplardaki, kendisine lazım olan bilgileri okumuş sayılır.

Piyasadaki bazı ilmihallerdeki bilgilerin hataları bir tarafa, doğru olan bir meselenin hangi kitabın hangi konusundan alındığı da bilinmemektedir. Hattâ bazıları muteber bir kitaptan naklederken hata etmişlerdir. Tamamen nakle dayanan bu eser, ufak bir yanlışlığa meydan vermemek için defalarca kontrolden geçmiş ve her meselenin hangi kitabın neresinden alındığı bildirilmiştir.

Redd-ül-Muhtar, Halebî, Hadîka, Mektubat-ı Rabbânî gibi birçok kıymetli kitaplardan meydana gelen bu eseri okuyan, bahsi geçen muteber kitaplardaki gereken bilgileri okuyup öğrenmiş olur. İmanın esasları, Ehl-i sünnet itikadı çok geniş ve herkesin anlayabileceği şekilde açıklanmıştır. Bâtıl fırkalar ve dinler, inançlar bildirilmiş, Müslümanlar bunların zararlarından korunmuştur. İtikadî meselelerden sonra, İslam’ın beş şartı çok geniş bir şekilde açıklanmıştır. Her konu Hanefî mezhebine göre hazırlanmış, zaman zaman diğer üç mezhebe göre de hükümler ayrıca bildirilmiştir. Hiçbir Türkçe ilmihâlde olmayan, ihtiyaç hâlinde yapılan mezhep taklidi geniş olarak açıklanmıştır. Müslümanların herhangi bir özürle kendi mezhebine göre yapamadığı amelleri, hak olan dört mezhepten birini taklit ederek nasıl yapacağı anlatılmıştır.

Kırk yıldan fazla süren bir araştırmanın mahsulü olan ve yüzden fazla baskısı yapılan bu eser, çeşitli ilim adamlarının tetkikinden de geçmiştir.

Ruh ve cin hakkında uzun açıklamalar yapılmıştır. İnsan kaderini kendi çizebilir mi, kısmet meselesi, alınyazısının mahiyeti bildirilmiştir. Tefsir, meal hakkında yeterli bilgi verilmiştir. Hadis-i şerif çeşitleri de, geniş olarak açıklanmıştır.

İslamiyet’te kadının yeri, kadının ve kocasının birbirlerine karşı hak ve görevleri ve evlilik hakkında geniş bilgi verilmiştir. Yemesi, içmesi haram ve helâl olanlar bildirilmiştir.

Kısacası, bu kıymetli eserde, bir Müslümana gereken bütün dînî bilgiler vardır. Hepsi de en kıymetli eserlerden derlenmiştir. Bu kitabı baştan sona dikkatlice okuyan kimse, dinimizin bütün emir ve yasaklarını öğrenir. Dinimiz hakkında yeterli bilgiye sahip olur. Din düşmanlarının hilelerine aldanmaz. Her Müslümanın dinimizi çok iyi bilmesi şarttır. Dinini bilmeyenin dini yok demektir. 1248 sayfalık bu dev eseri, her Müslümanın okuyup, çoluk çocuğuna da okutması gerekir. En güzel hediye, en güzel mirastır. Bu kitap, www.hakikatkitabevi.net adresinden okunup temin edilebilir. Bu sitede, tamamını sesli dinleme imkânı da mevcuttur.

 

Şâfiî mezhebine uyuluyor iddiası

Sual: Bir hoca, (Tam ilmihal kitabının yazarının hocası olan Seyyid Abdülhakîm Arvâsî, Şâfiî olduğu için, bu kitap Şâfiî’nin hükümleri esas alınarak hazırlanmıştır) diyor. Her konuda mı, yoksa bazı konularda mı Şâfiî esas alınıyor?
CEVAP
Hiçbir konuda Şâfiî esas alınmıyor. Sadece ihtiyaç hâlinde, diğer üç hak mezhepten de örnekler verilmiştir. Bu kitap, Hanefî’ye göre yazılmıştır. Bu söylenti tamamen yanlıştır. O hocaya yanlış bilgi verildiği için öyle söylüyor. Eğer bizzat kendi inceleseydi, bu kadar yanlış şey söyleyemezdi. Birkaç örnek verelim:
1- Şâfiî’de teşehhütte şehadet parmağını kaldırmak sünnet iken, Tam İlmihâl’de, Hanefî’de parmak kaldırılmaması gerektiğine dair, birçok delil bildirilmiştir. Şâfiî’ye uygun yazılsaydı, (Teşehhütte parmak kaldırmak sünnettir) denirdi. Denmediğine göre, hoca iftira ediyor.

2- Şâfiî’de çıplak ayakla namaz kılmak sünnettir. Tam İlmihâl’de çıplak ayakla kılınmaması gerektiğini bildiren birçok delil vardır. Şâfiî’ye uygun yazılsaydı, (Çıplak ayakla namaz kılmak sünnettir) denirdi.

3- Şâfiî’de, sünnetle farz arasında bazı duaları okumak sünnettir. Tam İlmihâl’de, (Hanefî’de farzla sünnet arasında konuşmak ve dua okumak sünnete zarar verir) deniyor. Şâfiî esas alınsaydı, dua okununca, (Sünneti iade gerekir) denmezdi.

4- Şâfiî’de, namaz içindeki tekbirlerde elleri kulaklara kaldırmak sünnet, Hanefî’de ise mekruhtur. Şâfiî’ye göre yazılsaydı, (Elleri kulaklara kaldırmak mekruhtur) denmezdi.

5- İmamın arkasında Fâtiha okumak, Şâfiî’de farzdır. Şâfiî esas alınsaydı (İmam arkasında Fâtiha okumak tahrimen mekruh) denmezdi.

6- Gusülde ağzı yıkamak, Hanefî’de farz, Şâfiî’de farz değildir. Tam İlmihâl’de, (Gusülde ağız yıkanmazsa, gusül sahih olmaz) deniyor ve bu husus delillerle ispat ediliyor. Şâfiî mezhebi esas alınsaydı, (Diş dolgusu gusle manidir) denmezdi. Hoca, dolduruluşa gelerek, (Şâfiî mezhebi esas alınıyor) diyor. Bunun ne kadar yanlış olduğu bu örneklerden rahatça anlaşılıyor.

7- Kaza namazı borcu olanın sünnetleri kılması 4 mezhepte de caiz değildir. Fevt edilen namaz borcu varken de, sünnet kılması 3 mezhepte caiz değildir, Hanefî’de ise, sünnet kılmanın evla olduğu Tam İlmihâl’de yazılıdır. Şâfiî esas alınsaydı, (Fevt edilen yani bir özürle kazaya kalan namaz borcu varken, sünnetleri kılmayın) denirdi. Hâlbuki (Fevt edilen birkaç vakit kaza namazı varken, sünnet kılmak evladır) deniyor. Hanefî’de (Fevt edilen, yani bir mazeretle kaçırılan kaza namazı varken, sünnetleri kılmak evladır) denirken, art niyetliler, evla kelimesini lazım diye değiştirip (Senelerce kaza borcu olsa da, sünnet kılmak lazımdır) diyorlar. Muteber eserleri esas almayanlara itibar edilmemeli.

Çok önemli bir kitap

Sual: Dinimiz hakkında alt yapı kazanmak için hangi konularda, hangi kitapları okumak gerekir?
CEVAP
Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye kitabında, kelam, fıkıh, tasavvuf, tefsir, hadis, siyer-i nebi, İslam medeniyeti gibi her konuda Ehl-i sünnete uygun yeterli bilgi vardır. İman, ibadet, ahlak gibi konular herkesin anlayacağı şekilde işlenmiştir. Çok kitap okuyan çok hata eder. Bu kitabı okuyan sadece alt yapı değil, üst yapı da kazanır. Çünkü merhum hocamız, (Bu kitabı okuyup anlayan âlim, tatbik eden evliya olur) buyurmuştur.

Tercüme nasıl yapılır?

Sual: Bir yazar, İbni Âbidin’den alındığı bildirilen bir hüküm için, (Tam İlmihâl’de yazıyorsa da ben araştırdım, İbni Âbidin’de öyle bir şey yok) dedi. Doğru mu acaba?
CEVAP
O konuyu ve benzer konuları, Tam İlmihâl’i hazırlayan merhum Hocamıza arz etmiştik. Mesela yukarıda bildirilen husus için, (Biz onu İbni Âbidin’deki filan yer ile falan yeri birleştirerek yazdık) diye cevap vermişlerdi. Yani iki cümle farklı yerlerden alındığı için, o hâliyle aynı yerde bulunmaması normaldir.

Hocamız kitaplardan alırken, kelime kelime tercüme etmiyorlar, oradaki maksadı yazıyorlardı. Bunun için Tam İlmihâl’de geçen her ifadeyi, alınan kaynağında aynı kelimelerle bulmak zordur. Yine âyet-i kerimelerin ve hadis-i şeriflerin tercümelerini yazarken de, kelime kelime değil, orada anlatılmak istenen maksadı, yani muteber tefsirlerden alarak mealini yazıyorlardı. Bundan dolayı, piyasadaki bazı insanlar bu tercümeleri anlayamadıkları için yanlış olduğunu söylüyorlar.

Meseleyi bilmediği için böyle söyleyenler olduğu gibi, bu kitaplara itibar edenlerin zihinlerinde soru işaretleri oluşturmaya çalışan art niyetliler de vardır. Böyle kötü niyetli kimselere de, etiketi ne olursa olsun, kesinlikle itibar etmemelidir.

Hocamızda hata aramak

Sual: Tam İlmihâl’in yazarına itibar ediyormuş gibi göründüğü hâlde, (O da insan, hata edebilir) diyenler oluyor. Tam İlmihâl’deki bazı bilgilerin, bazı kitaplara uymadığını, bunun için de bu kitapta hata olabileceğini söyleyen kimse, itibarında samimi olabilir mi?
CEVAP
Samimi olamaz, çünkü Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye, nakle dayanan bir kitaptır. Farklı kavillerin yazılmasına hata denmez. Bir kitaptaki bir kavil esas alınarak, öteki muteber bir kitabın yanlış olduğu söylenemez. Mesela İbni Âbidin’deki bir yazı kaynak gösterilerek, Dürer’deki bir fetvaya yanlış denmez. Çünkü ictihad, ictihadla geçersiz hâle gelmez. İki ictihaddan hangisinin doğru, hangisinin yanlış olduğunu da, Allah’tan başkası bilemez. Şâfiîler imam arkasında Fâtiha okumanın farz olduğunu bildirirken, Hanefîler tahrimen mekruh olduğunu söylüyorlar. Hangisinin doğru olduğunu ancak Allahü teâlâ bilir. Şâfiî olan, Fâtiha okur, Hanefî olan okumaz, ikisi de sevaba kavuşur. Bunun için Tam İlmihâl’deki bir yazıyı, İbni Âbidin’e aykırı bulmak çok yanlıştır. Hocamızın, İbni Âbidin’den değil, başka kitaplardan aldığı yazılar da vardır. Bir örnek verelim. S. Ebediyye’de buyuruluyor ki:
(Müeccel olan, yani zekât farz olduktan sonra, belli zamanda ödenecek olan eski borçların, mesela talak vaktine müeccel mehrin nisap hesabına katılacakları, yani zekâtlarının verileceği İbni Âbidin’de yazılıysa da, bunların nisaba katılmamasının sahih olduğu Dürr-ül-muhtar, Hindiyye, Dürr-ül-münteka, Damad ve Cevhere’de yazılıdır.)

Görüldüğü gibi, tercih edilen kavil, İbni Âbidin’den değil, başka muteber eserlerden alınmıştır. (İbni Âbidin’e aykırı yazılmıştır) diyerek Tam İlmihâl’i suçlamak, art niyetten başka bir şey değildir. Bu ise, öyle söyleyenin, Tam İlmihâl’e itibar etmediğini, itibar ediyormuş gibi göründüğünü ispat etmektedir. İtibar eden, bu kitaptaki bilgileri ve kavilleri esas alır. (Farklı bir kavil bulsam da, kitaba gölge düşürsem) diye uğraşmaz.

(O da insan, hata yapabilir) demek, mezhepsiz taktiğidir. Hocamızın insan olduğunu bilmeyen yoktur. Ama böyle söylemekle, (O da diğer insanlar gibi sıradan biridir) demek istiyorlar. (Yalnız Kur’an) diyenler de, aynı mantıkla, (Peygamber de insandır) diyerek, hadis-i şeriflere olan itimadı sarsmaya çalışıyorlar. İcazetli bir âlim olan Hocamız için, (O da insandır) diyenlerin maksadı, Tam İlmihâl’e gölge düşürmektir. Bu kitabın kıymetini bilenler, böyle oyunlara gelmemelidir.

İlmihâl’e yapılan ilaveler

Sual: Tam İlmihâl’e çok ilave yapıldığı, ilk baskısıyla son baskısının farklı olduğu söyleniyor. İlave niçin yapılmıştır?
CEVAP
Hocamız, hazırladığı bu eserde, zaman zaman lüzum gördüğü değişikliği ve ilaveleri yapmıştır. Kitabın yazarının, yani yetkilisinin böyle yapmasında yadırganacak bir şey yoktur.

Gelen sorulara verilen cevaplarla Tam İlmihâl, çok genişlemiştir. Ayrıca Müslümanları sıkıntıdan ve günahtan kurtarmak için, çeşitli kaviller ilave etmişlerdi. Mesela eskiden sadece Şâfiî mezhebini taklit hakkında bilgi veriliyordu. Sonraları, Mâlikî mezhebini taklitle ilgili geniş bilgi yazıldı. Diş dolgusu olan, kendisine daha kolay gelen iki mezhepten birini seçebilir. Şâfiî’yi taklide başlayanın, sonra değiştirerek Mâlikî’yi taklit etmesinde hiçbir mahzur yoktur.

Bunlar gibi ilaveleri, değişiklikleri takdirle karşılamak gerekirken, tenkit etmek art niyeti göstermez mi? Biz de www.dinimizislam.com ve diğer web sitelerimizi, her gün ilaveler ve çıkarmalar yaparak güncelliyoruz. Yetkilisinin böyle yapmasını yadırgamak çok yanlıştır.

Niye Mâlikî mezhebi taklit ediliyor?

Sual: S. Ebediyye kitabında, Seyyid Abdülhakîm efendi hazretlerinin, Namaz Risalesi’nde, (Dişini kaplatan veya doldurtan, Şâfiî [veya Mâlikî] mezhebini taklit eder) buyurduğu bildiriliyor. Köşeli parantez içine niye Mâlikî yazılmış? Burada Efendi hazretlerinin bildirmediği bir şeyi bildirmek ona muhalefet olmaz mı?
CEVAP
Böyle art niyetli düşünmek çok yanlıştır. Namaz risalesinin yazıldığı dönemde, Şâfiî mezhebi yaygındı. Şâfiî mezhebinin esaslarını öğrenme imkânı daha fazlaydı. Mâlikî mezhebinde belki bir kişi bile bulmak zordu. Şimdi Mâlikî mezhebinin gusül, abdest ve namazdaki farz ve müfsitlerini bilen çok kişi vardır.

İkinci bir husus, (Şâfiî mezhebi taklit edilmemeli) denmiyor. İsteyen yine Şâfiî mezhebini, isteyen Mâlikî’yi taklit edebilir. Kimine Şâfiî’yi taklit kolay gelirken, kimine de Mâlikî’yi taklit etmek daha kolaydır. Bunu mesele etmek çok yanlış bir şeydir.

Şâfiî’de az necasetin bile namaza mâni olması, yabancı kadına hattâ kendi hanımının eline bile dokunsa abdestin bozulması, Mâlikî mezhebinin tercih edilmesine sebep oluyor. Hattâ Şâfiîler bile, (Mâlikî mezhebini taklit edebilir miyiz?) diye sual ediyorlar. Şâfiî doktorlar da, aynı şeyi soruyorlar. Biz de, S. Ebediyye’deki, (Yolda, nakil vasıtalarında ve alışverişte temas korkusu olan Şâfiî bir kimse; Hanefî veya Mâlikî mezhebini taklit etmelidir) hükmüne uyarak, harac olduğu zaman Mâlikî mezhebini taklit edebileceklerini bildiriyoruz. Şâfiîlerin Hanefî mezhebini değil de, Mâlikî’yi taklit etmelerinin sebebini de açıklıyoruz. Ağzında dolgusu olanların Hanefî’yi taklit edemeyeceği için mecburen Mâlikî’yi taklit etmesi gerektiğini söylüyoruz. Şâfiî’de deriden çıkan kan, abdesti bozmadığı gibi Mâlikî’de de bozmuyor. Mâlikî’yi taklit etmek, Şâfiîlere daha kolay geliyor.

Her şeyde bir art niyet aramak doğru olmaz.