Ancak, böyle bir kötülüğün insanlardan meydâna gelmesine acımakla berâber, Âdem aleyhisselâmdan meydâna gelen bir zellenin [hatânın] altı bin sene müddet ile dünyâya gelip giden milyonlarca evlâdına ve bilhâssa Peygamberlere “aleyhimüsselâm” sirâyet ederek, babalarının yapdığı bir işden dolayı, cezâ görmelerine ve katlden çok dahâ şiddetli olan, Cehennem ateşinde azâb olunmalarına inanmakdadır. Ayrıca, bütün kâinâtı yokdan var eden Allahü teâlânın, irtikâb olunan bu günâhı afv edemeyip, başka çâre bulamadığı için, biricik oğlunu hazret-i Meryemden tevellüd etdirerek dünyâya göndermesine ve Mesîhin, istemiyerek çeşidli hakâretler ile çarmıha gerdirmesine, bu papaz inanmakdadır. Ya’nî, kâtilin yerine akrabâsının cezâlandırılması şeklindeki bir fi’lin, beşerden meydâna gelmesine râzı olmamakda, fekat yukarıda saydığımız diğer zulmlerin hâşâ Allahü teâlâdan zuhûr etdiğini, kabûl etmekdedir.
Erkek ve kadın hırsız hakkında, el kesme emrinin tatbîk edilmemesi, sâdece Osmânlı devletinde sonradan meydâna gelmiş bir hâdise değildir. Dahâ önceki islâm devletlerinde de, asrlardan beri tatbîk edilmemişdir. Şerâb içmek, yalan yere şâhidlik yapmak, iffetli kadına iftirâ etmek ve zinâ hadleri de, birkaç hâdise dışında tatbîk edilmemişdir. Çünki, bu cezâları tatbîk etmek için, ba’zı şartların bulunması lâzımdır. Şartları bulunmadan cezâ verilemez. İslâm devletlerinde, bu cezâyı tatbîk edecek şartları bulunan vak’a zuhûr etmemişdir. Bunun da sebebi, Kur’ân-ı kerîmde, bu suçları işleyenler için bildirilmiş olan, ağır cezâlardır. İslâm devletlerinde had cezâlarını hâkimler dahî afv edemez. Had cezâsını îcâb eden suç işleyenlere, cezâları herkesin gözü önünde tatbîk edilir. Bu ağır cezâlara çarpdırılmak korkusundan, kimse bu suçları işlemez, işleyemez.
[Bekara sûresinin yüzyetmişdokuzuncu âyetinde meâlen: (Ey akl sâhibleri, sizin için kısâsda hayât vardır) buyurulmuşdur. Ba’zı kimseler, (Adam öldürmekde hiç hayât olur mu?) diyebilir. İnsanlar, kendilerinin öldürülmesi korkusundan bir başkasını öldürmekden korkarlar. Can korkusundan dolayı adam öldürmeğe teşebbüs etmezler. Öldürmek vak’ası olmayınca, cem’iyyet, millet hayât bulur ki, âyet-i kerîme de bunu bildirmekdedir.
Bugün, hukûk okuyan bir kimse iyice bilir ki, müeyyidesiz [cezâsız] hiç bir kanûn tatbîk edilemez. Bu müeyyide, yâ para cezâsı, yâ hapis, yâ da ölüm cezâsıdır. Bunu, günümüzde bütün dünyâ hukûkcuları haykırırken, Allahü teâlânın emri olan cezâlara karşı çıkmak doğru olur mu?