● Vilâyet, yâ hâssa [husûsî] veyâ âmme [umûmî] dir. Vilâyet-i âmme, mutlakan vilâyetdir. Vilâyet-i hâssa, Vilâyet-i Muhammedîdir ki, tam fenâ ve olgun bekâdır ki, nefs mutmainne olur. 1/135. [Mektûbât Tercemesi: 178.]
● Vilâyetlerin birbirlerinden üstünlüğü, latîfelerin üstünlük sırasına bağlı değildir. Tâ ki, ahfâ sâhibi diğerlerinden efdâl ola. Belki, asla yakınlık ve uzaklık bakımındandır. Ve kalb latîfesinde olan bir Velî, asla dahâ yakın olmakla, ahfâ sâhibinden dahâ üstün olabilir. 1/260. [Mektûbât Tercemesi: 326.]
● Vilâyet-i Muhammedî geri alınmaz. Diğer vilâyetler, elden gidebilir, geri alınabilir. 1/287. [Mektûbât Tercemesi: 426.]
● Vilâyet-i sugrâda, vehm ve hayâlden kurtuluş yokdur. Vilâyet-i kebîrede [kübrâda] vehm ve hayâlden kurtuluş müyesser olur. 2/3.
● Vilâyet-i sugrâ, âlem-i kebîrdeki latîfeleri geçdikden sonra başlar. Beş latîfenin aslları olan zılleri, seyr-i fillah ile geçmekle biter. 1/260. [Mektûbât Tercemesi: 326.]
● Vilâyet-i sugrâ, âfâk ve enfüse te’alluk eder ki [onunla alâkalıdır ki], vilâyet-i zıllîdir ve bunun müntehîlerine tecelli-i berkî [şimşek gibi gelip-geçen tecellî] vardır. Vilâyet-i kübrâ, asla te’alluk edip, akrabiyyet [yakınlık] Hak sübhânehûda seyrdir. Bu vilâyet-i Enbiyâ olup, dâimî tecellîdir. 2/3.
● Vilâyet-i ulyâ ki, vilâyet-i mele’i a’lâdır. Bâtın ismine te’alluk eder [bağlıdır]. 1/260.[Mektûbât Tercemesi: 326.]
● Vilâyet-i kübrâ ki, vilâyet-i Enbiyâdır. İsmlerin zıllerinin ve sıfât-ı vücûbîye dâiresini, seyr-i fillah ile geçdikden sonra başlar. İsmlerde, sıfatlarda ve şü’unlarda seyr ederek biter. Böylece, beş latîfenin seyri temâm olur. 1/260. [Mektûbât Tercemesi: 326.]
● Vilâyetlerin ve kemâlât-i nübüvvetin üstünde, İbrâhîm aleyhisselâmın kemâlâtı [üstünlüğü] ve son resûl olan Muhammed sallallahü aleyhi ve sellemin kemâlâtı mevcûddur. 2/50. [Se’âdet-i Ebediyye: 948.]