● Şü’ûnât-i zâtiyyeden terakkî [yükselme] câiz ve vâkı’dır [olur, vukû’ bulur]. 5/119.
● Şü’ûnât-i ilâhî azze şânühüde mücerret i’tibârâtdır. 4/183.
● Attâr-ı Şiblî “rahimehullahü sübhânehu” kırk sene ağladı. Ve semâ yönüne [gökyüzüne] bakmadı. Ağlama sebebi sorulunca, kabrin korkusundan ve kıyâmetin heybetinden ağlarım, dedi. Gökyüzüne neden bakmadığı sorulunca, çok günâh işledim, meclislerde çok kahkaha ile güldüm. Ondan utanıp, yukarıya bakamam, dedi. 4/18.
● “Şedîd olan kimse [kuvvetli, şiddetli kahramân olan kimse], çarpışmada şedîd olması mu’teber değildir. Belki gadabı vaktinde [kızgınlığı ânında] nefsine mâlik olan kimseye şedîd demek [kahramân demek] lâyıkdır.” Hadîs-i şerîf. 4/147. [Cevâb Veremedi: 342, Herkese Lâzım Olan Îmân: 141.]
● Şerâb-ı köhne-i mâ lezzeti diger dâred. Herçi li külli cedîdin lezze. [Bizim köhne şerâbımızın başka bir tadı vardır. Her ne kadar, her yeni şeyin bir yeni tadı olursa da!] 6/14.
● Şerh-i sadr [Göğsün açılması, ya’nî kalbin nûrlanması], nefsin itmînânına ve nûrun sînede [kalbde] zuhûruna bağlıdır ki, alâmeti, bu yalancı dünyâdan kaçıp ve âhırete hâzır olmakdır. 4/143.
● Şerh-i sadr [Göğsün açılması, ya’nî kalbin nûrlanması], vilâyet-i kübrâda lâzım olan şeylerdendir. 5/91.
● Şerh-i sadrın kemâli, şeytân göğüsden kovulmadıkça mümkin değildir. 4/190.
● İnsanın şerefi, üstünlüğü, îmân ve ma’rîfet iledir. Mal ve makâm ile değildir. 5/63.
● Şirkin inceliklerinden kurtulup, tevhîdin esâsına kavuşan, anka-i magrib [anka kuşunu ele geçirmek] hükmündedir. 6/230.
● Ahkâm-ı islâmiyyesiz kurtulmak mümkin değil ve hayâl etmek bâtıldır. 4/73.