369

Bütün âlemlerin yaratıcısı olan Allahü teâlâ, Nûh aleyhisselâmı ve onunla berâber olanları, acabâ nasıl unutabilir. Hıristiyanların Allahü teâlâya isnâd etdikleri cehâletin haddi ve hesâbı yokdur.

Müslimânların i’tikâdına ve kelâm âlimlerinin bildirdiklerine göre, Allahü teâlâ geçmiş ve gelecek herşeyi, her ân bilicidir. O şey, gerek mevcûd, gerek ma’dûm, gerek mümkin, gerek mümteni’ olsun, Allahü teâlâ onu bilicidir. Allahü teâlânın ilminin dışında zerre mikdârı birşey yokdur. Müslimânlar, bunun böyle olduğunu pek çok aklî delîller ile isbât etmişlerdir.

Allahü teâlânın fi’lleri, muhkemdir. Bozukluk ve eksiklikden uzakdır. Her yaratdığı şeyde birçok fâideler ve hikmetler vardır. Fi’li sâbit ve muhkem olan bir zât, elbette ki âlemin yaratıcısıdır. Bir kimse, semâvât ve arzdaki nizâmı ve intizâmı, göklerin yokdan yaratılmasını, maddelerde olan hâssa ve cevherleri, çeşid çeşid meyveleri, sebzeleri, bitkileri, ma’denleri, sınıf sınıf hayvanları görünce, Allahü teâlânın fi’llerinin sâbit ve muhkem olduğunu anlar. Tefekkür edilince, bunların belli bir nizâm ve ahkâm üzerine yaratılmış olmasında, beşer aklı hayretde kalır. Akl, Allahü teâlânın yaratdığı bu âlemdeki çok şeyleri idrâkdan, âciz kalmakdadır.

[İnsan dahâ çocukken, etrâfında gördüğü eşyânın nereden geldiğini araşdırmağa başlar. Çocuk büyüdükce, üzerinde yaşamakda olduğu bu dünyânın nasıl mu’azzam bir eser olduğunu anlıyarak, hayretden hayrete düşer. Hele yüksek tahsîlini yaparak, her gün etrâfında görülen bütün bu eşyâ ve mahlûkların inceliklerini öğrenmeğe başlayınca, hayreti, hayranlığa dönüşür. İnsanların, büyük bir sür’at ile fezâda tek başına dönmekde olan, içerisi ateş dolu, toparlak (iki kutbu biraz basık) bir küre üzerinde, sırf yer çekimi kuvveti ile kalabilerek yaşaması, ne büyük bir mu’cizedir. Yâ etrâfımızdaki dağlar, taşlar, denizler, canlı varlıklar, nebâtlar, nasıl bir büyük kudret sâyesinde meydâna gelebilmekde, gelişmekde ve dürlü dürlü hâssalar göstermekdedir. Hayvanların bir kısmı toprak üstünde yürürken, bir kısmı havâda uçar ve bir kısmı su içinde yaşar. Üzerimize ışıklarını gönderen güneş, düşünebileceğimiz en yüksek harâreti sağlar ve nebâtların yetişmesini, ba’zılarının içinde ise, kimyevî değişiklikler yaparak, un, şeker ve dahâ nice maddelerin meydâna gelmesini te’mîn eder. Hâlbuki biliyoruz ki, yer küremiz, kâinât içinde ufacık bir varlıkdır. Güneşin etrâfında dönen seyyârelerden meydâna gelen ve içinde dünyâmızın da bulunduğu güneş sistemi, kâinât içinde bulunan ve sayısı bilinmeyen pek çok sistemlerden biridir. Kâinâtın kuvvet ve gücünü îzâh için, bir küçük misâl verelim:

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.