481

Kur’ân-ı kerîmin esrârından ve tesavvuf büyüklerine ilhâm olunan me’ârif-i ilâhiyyeden haberi olmadığı buradan da anlaşılmakdadır.

4— (Tefsîr ve tevhîd âlimleri yer ve gökden hangisinin önce yaratıldığını uzun anlatmışlardır. Fekat bunların bilmesi gerekirdi ki, öncelik ve sonralık, beşerî ıstılâhdır. Yine unutulmamalıdır ki, bu gibi istilâhlar, ancak hudûdsuz tasvîrlerin, mahdûd beşer havsalası tarafından kavranabilmesi için kullanılmışdır. İslâm mütefekkirlerinin Kur’ân-ı kerîmdeki bu ta’bîrler üzerinde girişdikleri münâkaşa, yunan felsefesi ile yehûdî ve hıristiyanlardaki dîni tartışmaların berrâk arab aklı ile, parlak islâm zekâsına karışmasının korkunç felâketinden başka birşey değildir) diyor. Seyyid Kutbun islâm âlimlerine, Selef-i sâlihîne karşı kullandığı kelimelere bakınız! Tefsîr ve kelâm âlimlerine karşı yapdığı bu hakâretleri ve edebsizlikleri, hangi müslimânın kalbini sızlatmaz? (Bunların bilmesi gerekir ki) diyerek, o yüce âlimlere ders vermeğe kalkışıyor. (Unutulmamalıdır ki) diyerek, Resûlullahın övdüğü hayrlı asrın en üstünlerine câhil damgasını basıyor. İslâm âlimlerinin zemân, mekân üzerinde yazdıkları kitâblardaki ince bilgileri işitmemiş olduğu buradan anlaşılmakdadır. İslâm âlimlerinin kitâblarını okumuş ve anlamış olsaydı, islâmın gözbebeklerine dil uzatamaz, haddini bilir, edebini takınırdı. Evet o, (Dikenler), (Köyden bir çocuk) ve (Sihrli şehr) romanlarındaki gibi, akıcı bir ifâde ve yaldızlı kelimelerle yazdığı tefsîrinde, gençlere bir âlim te’sîri yapmakda, körpe dimâgları kendine bağlamakda ise de, islâm âlimlerinin mubârek yazılarını okuyup, gafletden uyanmış olanlar, onun bu câzibeli yazıları arasına yerleşdirdiği zehrli fikrlerini, sapık tutumunu hemen anlamakdadırlar.

5— (Bana göre, bu tecribe, yeryüzünde halîfe olacak şahsı yetişdirmek için yapılmışdır) sözünde olduğu gibi, tefsîrinin birçok yerinde, (Bana göre) diyerek, kendisini dev aynasında görmekdedir. Câhil değil, echel olduğu buradan da anlaşılmakdadır. (Beydâvî) tefsîrini ve hâşiyesini ve (Tefsîr-i kebîr)i okuyup, Kur’ân-ı kerîmin zâhirî bilgilerini ve (Ni’metullah) tefsîrini veyâ Bursalı İsmâ’îl Hakkı hazretlerinin (Rûh-ül-beyân) tefsîrini okuyup, Kur’ân-ı kerîmin esrârından birşey anlamış olsaydı, kendi haddini bilir, belki edebli olurdu.

6 — Bekara sûresinin yüzonyedinci (117) âyetini tefsîr ederken, (Yaratanın hiç benzeri yokdur. İşte burada Vahdet-i vücûd felsefesi temâmen islâmî tesavvurun dışında kalır ve islâm, gayr-i müslimlerin vahdet-i vücûd anlayışını temâmen red eder) diyerek, tesavvufdan hiç haberi olmadığını bildiriyor. Tesavvuf büyüklerinin ilhâm ve keşflerini felsefe sanıyor.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.