481

Onların bildirmediği şükr ve saygı, Ona lâyık olmaz. Ona nasıl şükr olunacağını, insan bilemez. Ona karşı saygısızlık olan birşeyi, şükr etmek ve saygı sanabilir. Şükr edeyim derken, saygısızlık yapabilir. Allahü teâlâya nasıl şükr edileceği, ancak Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” bildirmeleri ile anlaşılır. Evliyânın kalblerine doğan (ilhâm) denilen bilgiler de, Peygamberlere “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” uymakla hâsıl olmakdadır. İlhâm, akl ile hâsıl olsaydı, yalnız akllarına uyan eski Yunan felsefecileri yoldan sapmazlardı. Allahü teâlâyı herkesden iyi anlarlardı. Hâlbuki, Allahü teâlânın ve Onun üstün sıfatlarının varlığını anlamakda, insanların en câhilleri, bu felsefecilerdir. Bunlardan birkaçı, Peygamberlerden “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” işiterek ve mü’min olan tesavvufculardan görerek, riyâzet ve mücâhede yapmış, nefslerine sıkıntı vererek onu parlatmışlar, böylece birkaç şey bulabilmişler ise de nefsin safâsının, parlatılmasının ve bu yoldan ele geçenlerin sapıklık olduğunu anlıyamamışlardır. Kalbi parlatmak, temizlemek lâzımdır. Kalb temizlendikden sonra, nefs temizlenmeğe başlar. Nûrlar önce temiz kalbe girer. Kalb temizlenmeden nefsi parlatmak, gece düşmanın yağma yapması için, ona ışık yakmağa benzer. Nefsin yardım etdiği düşman, İblisdir. Evet, açlıkla, nefsin istediklerini yapmamakla, ona sıkıntı vermekle ve akl ile aramakla da, doğruya ve se’âdete kavuşabilir. Fekat, bu ancak Peygamberlere “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” ve bunların Allahü teâlâdan getirdiklerine inandıkdan sonra mümkin olabilir. Çünki Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” her sözü, yanılmıyan meleklerle bildirilmişdir. Bu bilgilere, şeytân düşmanı karışamaz. Bu büyüklere uymıyanlar ise, şeytânın aldatmasından kurtulamazlar. Felsefecilerin büyüklerinden olan Eflâtûn, Îsâ aleyhisselâmın zemânında bulunmak şerefine kavuşmuşdu. Fekat, kaba câhillik yaparak, kendisinin kimseden birşey öğrenmeğe ihtiyâcı olmadığını sandı. O yüce Peygamberin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” bereketlerinden mahrûm kaldı.

Şaşılacak şeydir ki, eski Yunan felsefecileri, ya’nî aklı şaşmaz sananlar, Allahü teâlâya inanmadıkları gibi, kıyâmet gününe de inanmadılar. Madde yok olmaz. Herşey böyle gelmiş, böyle gider dediler.

[Fen adamlarının tecribe ve hesâb dışındaki sözleri de, bu sapıklığı körüklüyor. Fransız kimyâgeri Lavazye, kimyâ reaksiyonlarında maddenin gayb olmadığını görünce, kendi kısa aklı ile, madde hiç yok olmaz dedi. Bunu işiten ilericiler, Allahü teâlânın sonsuz kudretinin, fizik ve kimyâ kanûnlarının dışına da çıkabileceğini düşünemiyerek, bu fen adamının tecribe ve hesâba uymıyan bu sözüne hemen inandılar.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.