401

Bunun gibi, Tahrîm sûresinin dördüncü âyetindeki (kalbleri), cem’ olduğu hâlde, mantık ilmine göre, ikiyi gösteren zamîre bağlanınca iki kalb olmuşdur. Bunlar gibi Hasen ve Hüseyn “radıyallahü anhümâ” için cem’ olarak (çocuklarımız) ve hazret-i Fâtıma “radıyallahü anhâ” yalnız bulunduğu hâlde, cem’ hâlinde (kadınlar) denilmesi, mecazdır. Bu âyet-i kerîme, eğer, hazret-i Alînin birinci halîfe olacağını gösterseydi, Hasen, Hüseyn ve Fâtıma “radıyallahü teâlâ anhüm” hazretlerinin de, sıra ile halîfe olmaları lâzım olurdu. Hâlbuki, hazret-i Fâtıma halîfe olamaz, dedim.

(Benim bir delîlim dahâ var. Mâide sûresinin ellisekizinci âyetinde meâlen,(Elbet, sizin velîniz, sâhibiniz, Allahü teâlâ ve Onun Resûlü ve îmân edenlerdir) buyuruldu. Tefsîr âlimleri sözbirliği ile bildiriyor ki, hazret-i Alîradıyallahü anh” nemâzda iken, bir fakîre yüzüğünü sadaka verince, bu âyet-i kerîme nâzil oldu. Âyet-i kerîmedeki (inne-mâ) yalnız o demekdir. Ya’nî, ona mahsûsdur. Velî kelimesi de, tesarrufa, idâreye en elverişli demekdir, dedi. Ve, siz Sahâbe-i kirâmı nasıl bilirsiniz?) dedi.

Âdil, özü, sözü doğru biliriz dedim.

2—(Kur’ân-ı kerîmdeki pekçok âyetler, Eshâbı azarlamakdadır dedi. Münâfık olduklarını, Resûlullaha, elem, acı verdiklerini bildiren âyetler çokdur. Meselâ, Tevbe sûresinin ellidokuzuncu âyeti ve Mücâdele sûresinin sekizinci âyeti ve Münâfıkûn sûresinin birinci âyeti ve Muhammed sûresinin onaltıncı ve yirmi ve yirmidokuzuncu ve otuzuncu âyetleri bunlardandır, dedi. Bundan başka, Tevbe sûresinin yüzikinci âyeti ve Feth sûresinin onbirinci ve onikinci ve onbeşinci âyetleri ve Hucurât sûresinin dördüncü âyeti gösteriyor ki, Medînede ba’zı münâfıklar o kadar gizli çalışıyorlardı ki, ehâliye değil, Fahr-i âlem efendimize bile sezdirmiyorlardı. Enfâl sûresinde, (Resûlullaha karşı gelenler, meşhûr Bedr gazâsından cayarak, düşmanı görmeden önce geri dönenler, mü’minlerin, canlarına minnet bildikleri o günün şerefinden kaçanlar, hep onlardır) buyuruluyor. Bunun içindir ki, gizli şeyleri bilen Allahü teâlâ “celle celâlüh”, Enfâl sûresinin altıncı âyetinde münâfıkların kötü niyyetlerini açığa çıkarmakdadır. Huneyn gazâsında kaçanlar ve çok sayıda olmalarına güvenerek, Âl-i İmrân sûresinin onuncu ve yüzonaltıncı âyetlerinin inmesine sebeb olanlar, yine bu münâfıklardandır. Bunlar, Uhud fâciasında, Fahr-i kâinât hazretlerini düşmânların eline bırakıp dağa kaçdılar. Mubârek yüzünün yaralanmasına ve iki dişinin şehîd olmasına ve kısrakdan düşmesine sebeb oldular. Hattâ yardım istediğinde, duymamazlıkdan geldikleri için, Âl-i İmrân sûresinin yüzelliüçüncü âyet-i kerîmesi ile, Allahü teâlâ tarafından azarlandılar.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.