480

Ya’nî, ateşe tapan mecûsî kâfirlerin Nevruz bayramları olan Martın 20. ci günü başlamakdadır. Gece ile gündüzün müsâvî olduğu perşembe günü de Kubâda kalıp, Cum’a günü ayrıldı. O gün Medîneye girdi. O senenin Muharrem ayının birinci günü de,(Hicrî kamerî) sene başı kabûl edildi. Bu kamerî sene başı, Temmuz ayının onaltıncı Cum’a günü idi. Herhangi bir mîlâdî sene başının rastladığı hicrî şemsî sene, bu mîlâdî yeni seneden 622 noksandır. Herhangi bir hicrî şemsî sene başının rastladığı mîlâdî sene, bu yeni şemsî seneden 621 fazladır.]

2 -İslâmın beş şartından ikincisi, şartlarına ve farzlarına uygun olarak, hergün beş kerre(Vakti gelince, nemâz kılmakdır). Her müslimânın, her gün, vaktleri gelince, beş kerre nemâz kılması ve herbirisini vaktinde kıldığını bilmesi farzdır. Câhillerin, mezhebsizlerin hâzırladıkları yanlış takvîmlere uyarak, vaktinden evvel kılmak büyük günâh olur ve bu nemâz sahîh olmaz. Hem de, öğlenin ilk sünnetinin ve akşamın farzının kerâhet vaktinde kılınmasına sebeb olmakdadır. [Nemâz vaktinin geldiği, müezzinin ezân okuması ile anlaşılır. Kâfirlerin, bid’at ehlinin okuduğu ve ho-parlör gibi çalgıların seslerine (Ezân-ı Muhammedî) denmez.] Nemâzları; farzlarına, vâciblerine, sünnetlerine dikkat ederek ve gönlünü Allahü teâlâya vererek, vaktleri geçmeden kılmalıdır. Kur’ân-ı kerîmde, nemâza(Salât) buyuruluyor. Salât; lügatde insanın düâ etmesi, meleklerin istigfâr etmesi, Allahü teâlânın merhamet etmesi, acıması demekdir. İslâmiyyetde (Salât) demek; ilmihâl kitâblarında bildirildiği şeklde, belli hareketleri yapmak ve belli şeyleri okumak demekdir. Nemâz kılmağa (İftitâh tekbîri) ile başlanır. Ya’nî erkeklerin ellerini kulaklarına kaldırıp göbek altına ve kadınların ellerini omuz hizâsına kaldırıp, göğüs üstüne indirirken, (Allahü ekber) demeleri ile başlanır. Son oturuşda, başı sağ ve sol omuzlara döndürüp, selâm verilerek bitirilir.

3 -İslâmın beş şartından üçüncüsü, (Malının zekâtını vermekdir). Zekâtın lügat ma’nâsı, temizlik ve övmek ve iyi, güzel hâle gelmek demekdir. İslâmiyyetde zekât demek; ihtiyâcından fazla ve (Nisâb) denilen belli bir sınır mikdârında (Zekât malı) olan kimsenin, malının belli mikdârını ayırıp, Kur’ân-ı kerîmde bildirilen müslimânlara, başa kakmadan vermesi demekdir. Zekât, yedi sınıf insana verilir. Dört mezhebde de, dört dürlü zekât malı vardır: Altın ve gümüş zekâtı, ticâret malı zekâtı, senenin yarıdan fazlasında çayırda otlıyan dört ayaklı kasab hayvanları zekâtı ve toprak mahsûlleri zekâtıdır. Bu dördüncü zekâta (Uşr) denir. Yerden mahsûl alınır alınmaz uşr verilir. Diğer üç zekât, nisâb mikdârı oldukdan bir sene sonra verilir.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.