● Ârif için rücû’dan sonra istidlâle ihtiyâc gelir. [Bu âleme indikden sonra, delîlleri araşdırmağa ihtiyâc gelir.] 3/32.
● Ârif kendini kâfirden aşağı bilir. Zîrâ âlem-i emr latîfeleri ayrılmışdır. 1/222.[Mektûbât Tercemesi: 274.]
● Ârif-i tâm-ül-ma’rife, efrâd-i âleme kül menzilesindedir. [Tâm irfân sâhibi olan ârif, âlemin ferdlerine göre (hepsi) menzilesindedir. (Mahlûkat teferruât, o ise bu işin özüdür.).] 2/74.
● Ârif, aslın-aslına kavuşunca, Allahü teâlânın yaratmasından gayri birşey bilmez. [Hâlık yaratıcı, kendisi mahlûkdur.] 3/110.
● Âlem, vücûd-i zıllî ile [zılden bir mevcûdiyyet olarak] hâricde vardır. Evhâm ve hayâlât değildir. 1/217. [Mektûbât Tercemesi: 261.]
● Âlem, Allahü teâlâdan gayri şeylerin [bütün mahlûkların] ismidir. 3/57. [Se’âdet-i Ebediyye: 116.]
● Âlem-i kebîrde her ne varsa, âlem-i sagîr [insan] ve âlem-i asgarda [kalbde] da vardır. 3/45. [Se’âdet-i Ebediyye: 914.]
● Âlem-i halk, anâsır-ı erbe’adan [dört esâs maddeden] ibâretdir. 1/264. [Mektûbât Tercemesi: 348.]
● Âlem-i halk altı günde halk olunmuşdur. Arşın yaratılışı dahâ evveldir. 2/76.[Se’âdet-i Ebediyye: 915.]
● Âlem-i halkın ötesi âlem-i emrdir. Âlem-i emrin ötesi, şu’ûnların ve ismlerin dereceleridir, mertebeleridir. 2/76. [Se’âdet-i Ebediyye: 915.]
● Âlem-i emre lâ mekânî [mekânsız âlem] derler. 1/260. [Mektûbât Tercemesi: 326.]
● Âlem, Allahü teâlânın varlığına alâmetdir. Âlemde zâhirî kemâlât görünmekdedir. 1/287. [Mektûbât Tercemesi: 426.]
● Âlem-i sagîr ve kebîr, Allahü teâlânın ismlerinin ve sıfatlarının tezâhür etdiği [ortaya çıkdığı] yer ve şu’ûn ve zâtî kemâlâtın aynasıdır. Zât ve sıfât-i ilâhiyyeye delîl olmuşlardır. 1/287. [Mektûbât Tercemesi: 426.]