418

Kelime-i tevhîd, terâzinin bir kefesine, gökler ve yer diğer kefesine konsa, bu kelimenin kefesi, diğer kefeden ağır olur. “Hadîs-i şerîf.” 2/9 [Se’âdet-i Ebediyye: 372.], 2/37 [Se’âdet-i Ebediyye: 910.]

● Kelime-i tevhîd, tarîkat ve hakîkat ve islâmiyyeti ihtivâ etmekdedir. 2/46. [Se’âdet-i Ebediyye: 902.]

● Kelime-i tevhîdde, “Lâ ilâhe”nin ma’nâsı, Hak üzere başka ma’bûd yok demekdir. 2/8. [Se’âdet-i Ebediyye: 753.]

● Kelime-i tevhîdin ma’nâsı, tarîkatda, sona kavuşmuş olanlara göre, Allahdan başka ma’bûd yokdur ki, islâmiyyet dahî böyledir. Başka mevcûd yokdur, başka maksûd yokdur demek, başlangıcda ve yolda [ortada] olanlara göredir. 3/77.

● Kelime-i şehâdeti, sâdece söylemek kifâyet etmez. Bunu münâfıklar da ağızlarına alırlar [söylerler]. Emrlere uymak lâzımdır. 3/17. [Se’âdet-i Ebediyye: 102.]

● Ba’zı oruc tutanlar vardır ki, onun orucdan eline geçen, açlık ve susuzlukdur. “Hadîs-i şerîf.” 2/53.

● Bizim aklımızın ölçüsüne göre, bilinen kemâlât, noksanlığın kendisidir. 2/8.[Se’âdet-i Ebediyye: 753.]

● Zâhirî kemâlât ile bâtınî kemâlâtı bir arada bulunduran kimse kibrit-i ahmerdir. [Bulunmaz bir hazînedir.] Ya’nî azîz ve nâdirdir. 2/57.

● Vilâyet olgunluklarında, nefs mutmainne iken, bedenin maddeleri, serkeşlik ve isyândan uzak [kurtulmuş] değildir. Nübüvvet kemâlâtında, bedenin maddeleri de, aşırılıkdan kurtulmuşlardır. 2/50. [Se’âdet-i Ebediyye: 948.]

● Vilâyet kemâlâtı, sâlik yükselirken, birbirinden ayırd edilip, bir asldan diğer asla, ilerlemekdir. Nübüvvet kemâlâtı başlayınca, mu’âmele-i icmâl ve besâtat-i sırfa [işin özüne ve basitliğe] vâsıl olur. 2/99. [Se’âdet-i Ebediyye: 515.]

 

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.