1249

Çünki, olgun olan bir ârifin şeklini, görünüşünü, herkes gibi bırakmışlardır. İnsanlık sıfatlarını, ondan almamışlardır. Böylece, onun kemâlini, başkalarının gözünden örtmüşlerdir. Dünyânın, tecribe, imtihân yeri olmasını sağlamışlardır. Doğru yolda olan ile, yoldan çıkan, birbirine karışmakda, benzemekdedir. Kâmil olan ârifin, görünüşü ve şekli yanında, içi ve özü tıpkı bir insanın, üzerindeki elbisesine bağlılığı gibidir. İnsanın kıymeti yanında, elbisenin ne kıymeti vardır? Onun sûretinin, hakîkati yanındaki kıymeti de böyledir. Câhiller, ârifin sûretini, dağ gibi görür. Kendi hakîkatsiz, özsüz sûretleri, görünüşleri gibi sanır. Bunun için, bu büyükleri inkâr eder, inanmazlar. Bunlardan istifâde edemez, mahrûm kalırlar. Allahü teâlâ, doğru yolda gidenlere ve Muhammed Mustafânın “sallallahü aleyhi ve sellem” izine yapışanlara selâmet versin! Âmîn.

[Yukarıdaki mektûb, Vehhâbîlere tam bir cevâb vermekdedir. (Feth-ul-mecîd) adındaki vehhâbî kitâbının birçok yerinde, meselâ beşyüzüçüncü sahîfesinde diyor ki, (Peygamberden, hattâ her diriden istişfâ’ etmek, ya’nî düâ istemek câizdir. Ölüye de düâ edilir. Fekat ölüden düâ istemek yasak edilmişdir. Allahü teâlâ, (İşitemiyenden ve cevâb vermiyenden istemek şirk olur!) buyurdu. Ölüler ve uzakda olanlar işitmezler ve cevâb vermezler. Eshâbdan ve âlimlerden hiçbiri, Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” kabrine gelip birşey istemediler) diyor.

Bu sözlerin yanlış ve iftirâ olduğu, ikinci kısmın onyedinci maddesinde uzun yazılıdır. (Kıyâmet ve Âhıret) kitâbının, (Müslimâna nasîhat) kısmında da, misâller ve vesîkalar ile isbât edilmişdir. Eshâb-ı kirâmın hepsi, bütün Evliyâdan dahâ yüksek idi. Hepsi, zât-ı ilâhînin sevgisine kavuşmuşdu. Allahü teâlânın kazâ ve kaderinden râzı idiler. Başlarına gelen acı, sıkıntılı şeylerden de zevk alırlardı. Bunun için kendilerine sıkıntı veren şeylerden kurtulmak için, ölüden de, diriden de düâ, şefâ’at istemezlerdi. İbâdete, cihâda, çalışmağa mâni’ olacak hastalıkdan şifâ için düâ ederlerdi. Hazret-i Ömer, Osmân ve Alî ve Hasen, Hüseyn “radıyallahü anhüm” şehîd olurlarken, Allahü teâlânın bu takdîrinden zevk aldıkları için, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” mubârek rûhundan yardım istemediler. İsteselerdi, Resûlullah elbet işitir, düâ ile veyâ kendisi hemen kurtarırdı. Kabrde işitdiğini hadîs-i şerîfleri bildiriyor. Vefâtından sonraki mu’cizelerini de, Eshâb-ı kirâm haber veriyor.

Allahü teâlâ, kullarına acıdığı zemân, Peygamberlerini “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” ve Evliyâsını tanımaları için ve bunlara inanarak, severek, saygı göstererek feyz almaları, se’âdete kavuşmaları için, mu’cize ve kerâmetler yaratdı. Eshâb ve Tâbi’în zemânlarında, kalbler temiz, parlak olduğu için, müslimânlar, Evliyâyı hemen anlıyor, feyz alıyorlardı. Kerâmet yaratılmasına lüzûm kalmıyordu. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” zemânından uzaklaşınca, bid’atler, fısk, fücûr artarak, zulmetleri kalbleri karartdı. Evliyâsını tanıtmak için, bol kerâmetler yaratdı. Ancak, kullar böylece gafletden uyanıp, Evliyâdan feyz alabildiler. Bir Velîde kerâmetin çok görülmesi, dahâ yüksek olduğunu bildirmez].

Şunlar kim, burada, gönüller yapar,
zekâtını verir, hem, fakîre bakar.
Alışda-verişde sünnete uyar,
İslâmiyyeti gözeten eller yanar mı?

Hevâ ve hevesden kendini kurtaran,
Allah korkusundan benzi sararan,
Nemâzın dünyâda tadını alan,
Secdeye bükülen beller yanar mı?

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.