Bunlardan, hem Îsâ aleyhisselâmın kendisinin oruc tutduğu, hem de ihlâs ile yalnız Allah rızâsı için oruc tutmağı emr etmiş olduğu açıkca anlaşılmakdadır. Îsâ aleyhisselâma îmân eden hâlis mü’minleri, çeşidli işkencelerle i’dâm eden Pavlos, yukarıda tafsîlatını bildirdiğimiz, kendisinin uydurduğu, hayâl mahsûlü bir yalan ile, gûyâ nasrâniyyeti kabûl eyleyip, oruc ve sünnet olmak gibi, Îsâ aleyhisselâmın şerî’atinde bulunan ahkâmın kimisini, yehûdîliğe benzemek olur diyerek, kimisini de te’vîli mümkin olmıyan başka şeylere benzeterek, nesh ve te’vîller yapdığı sırada, Petrus mukâbele etmek istemiş ise de, Pavlosun adamları saldırıcı olduklarından, Petrusu mağlûb etmişdir. Kadr ve kıymeti yüksek olan Petrus, yehûdîlerden korkarak,Îsâ aleyhisselâmı tanıdığını inkâr edecek kadar za’îf kalbli olduğu için, Pavlosa karşı sükût etmeği tercîh etdiği, İncîllerde ve hıristiyan din adamlarının ileri gelenlerinin kitâblarında açıkca yazılıdır.
4 — Protestanların, (Oruc tutmak gibi ağır bir yükü insanlara yüklemek yerine, insanın yalnız bozuk, kötü niyyetlerden ve bâtıl düşüncelerden kendini uzaklaşdırmasını herkese tavsiye ederiz) demeğe aslâ hakları yokdur. Çünki, Allahü teâlâ tarafından gönderilmiş hak bir dînin ahkâmını, insanlar değişdiremezler. Bunun için, birçok papaz, toplanılan konsil ve ruhbân cem’iyyetlerinde verilen kararların hepsine i’tirâz etmişlerdir. Protestanlar da, bu konsillerin kararlarının çoğunu red ve inkâr etmekdedirler. Hâl böyle iken, Luther ve Kalvin gibi protestanlığın kurucusu olan papazların veyâ (Gadâ-ül-mülâhazât) kitâbını yazan papaz gibi, protestan cem’iyyetleri tarafından ücret ile tutulmuş papazlardan meydâna gelen cem’iyyetlerin tavsiyelerinin bir kıymeti olamaz. Oruc, yalnız aç ve susuz durmakdan ibâret değildir. Orucun, bâtınî birçok hükmleri ve fâideleri vardır. İlâhî esâslar üzerine binâ edilmiş olan bir farzı, papazların ve hiç bir kimsenin tahrîf etmeğe, değişdirmeğe selâhiyyeti yokdur.
5 — Oruc zâhirî ve lüzûmsuz amellerden değildir. İrfân sâhibi olanların ma’lûmu olduğu üzere, beden rûhun mekânı ve nefsin arzûlarının dönüp durduğu yerdir. Nefsin cismânî arzûları ne kadar gâlib olursa, rûhânî mükâşefeler o kadar az olur. [Hattâ hiç olmaz.] Bu kâide her din ve mezhebde müşterekdir. Hepsinde nefsin arzûlarını yapmamak ya’nî (riyâzet) çekmek, Allahü teâlâya yaklaşmağa vesîle olur. Riyâzet nefsin şehvetini kırar. Bunun için her din ve mezhebde riyâzet kıymetli tutulmuşdur.
İslâmiyyetde orucun üç derecesi vardır:
1) Avâm orucu: İslâmiyyetin ta’yîn etdiği zemân içerisinde [Ramezân ayında], gündüzleri yemek ve içmek ve cimâ’dan kendini uzak tutanların orucudur.