481

Bunlar, biz tevekkülün yanlış anlaşılmasına karşı, bunu istiyoruz da, diyemezler. Çünki, i’timâd-i nefs, ya’nî kendine güvenmek, tevekkülün tersi ve tevekkülü bozan birşeydir. Bundan başka, egoistliğe, kendini beğenmeğe yol açar. İ’timâd-i nefs, mantık ilmine de uygun değildir. Çünki, güvenilecek birşey bulamamak demekdir. Bir güvenen bir de güvenilen olmak üzere ayrı ayrı iki şey düşünülmedikçe, güvenmek sözünün ma’nâsı kalmaz. Mantık ilminde (Devr-i bâtıl) ya’nî bozuk devr anlatılırken, (Bir şeyin kendine muhtâc olması lâzım gelir) denilmekdedir. Edebiyyâtda i’timâd-i nefs üzerinde çok durulur. Fekat, başka insanların yardımına güvenmek gibi bir düşünceye karşı olarak kıymetlendirilir. Bunu aşarak, Allahü teâlâya güvenmeği sarsdığı zemân, kötü ve zararlı olur. İ’timâd-ı nefsin, bu çıplak ma’nâsı ile akl ve mantık karşısındaki ma’nâsızlıkdan başka bir değeri olmadığı gibi, insanda bulunmayan büyük bir kuvveti elde etmeğe de yaramaz. Çünki, herkesin nefsi vardır. Herkesin nefsine i’timâdı insanların birbirinden farklı, üstün olmasına sebeb olmaz. Başkasının yumruğunu yimeyen, kendi yumruğunu batman taşı sanır, atasözü meşhûrdur. Birbiri ile çarpışacak kuvvetler için, sebeblere elden geldiği kadar yapışdıkdan sonra, i’timâd-i nefs yerine Allaha tevekkül ederek, Onun yardımını aramak ise, öyle değildir. İki taraf da Allaha tevekkül edince, eşid olurlar ise de, haklı olduğunu bilen taraf, karşısındakinin tevekkülden istifâde edemiyeceğine inanır. İ’timâd-i nefs olunca, böyle inanmasına bir sebeb yokdur. Bir kimse, Allah bana yardım eder, çünki, ben haklıyım derse, yakışır. Fekat, nefsim bana yardım eder, çünki ben haklıyım diyemez. Çünki, haksız olan egoistin nefsi, dahâ çok istemekde, dahâ azgın saldırmakdadır. Tevekkülün, kendini haksız bilen tarafın işine yarar bir kuvvet olamaması da bir kusûr değildir. İ’timâd-i nefs gibi, kötü maksadlarla kullanmağa elverişli olmadığını gösterir.

Tevekkülde, başkasının yardımına güvenmeyip, yalnız Allaha sığınarak çalışmak inancı bulunduğundan, i’timâd-i nefsden beklenilen kuvvetden katkat fazla kuvvet hâsıl olmakdadır. Dinde reformcuların tevekkülü kötülemeleri, bunu anlayamadıkları için olsa gerekdir. Çünki, tevekkül eden kimse, Allaha güvenip de, kendisi boş oturacak değildir. İ’timâd-i nefs sâhibi de, kendine güvenerek boş oturmayacağı gibi, ikisi de çalışacak, başkasına güvenmeyecekdir. Şu kadar var ki, kendine güvenen adam, kimsesizdir. Tevekkül eden müslimânın, kendi çalışmasından başka, Allahı vardır. Bu tükenmez kaynakdan kuvvet almakdadır.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.