401

Beş vakt nemâzdan sonra düâ etmek lâzım iken, kendi düşmanlığı için, düâ yerine, la’neti dile alır mı? Fenâ derecelerinin en yükseğine ve itminânın sonuna ulaşmış ve şahsî arzûlarından geçmiş olan hazret-i Emîrin nefsini kendi nefs-i emmâreleri gibi, kin, inâd ve düşmanlıkla dolu mu sanıyorlar? O çok yüksek zâta, böyle bir bühtân, böyle alçak bir iftirâda bulunuyorlar. Hazret-i Emîr, fenâ fillâh ve muhabbet-i Resûlillah makâmlarının en son derecesine ulaşmış, cânını, malını, Onun “sallallahü aleyhi ve sellem” yolunda fedâ etmişdir. Niçin bu düâ zemânında, her iki cihânın sultânı, Peygamber efendimize “sallallahü aleyhi ve sellem” envâ-ı ezâ ve cefâ yapan, Allahü teâlânın ve Resûlünün “sallallahü aleyhi ve alâ âlihi ve sellem” düşmanlarını söyleyip, onlara la’net etmedi de kendi düşmanlarına la’net etdi? Hâlbuki (İctihâdları ile hareket ediyorlar) sözü, onlara düşman olmadığını gösteriyor. İşin esâsı şöyledir ki, bu muhârebeler ve münâze’alar, düşmanlık ve kin gütmek ile olmamışdır. Hep ictihâd ve te’vîl ile olmuşdur. Bunun için, ayblamanın yeri yokdur. Nerde kaldı ki, la’net edilsin. Bir kimseyi kötülemek ve ona la’net etmek, bir iyilik ve ibâdet olsaydı, İblîs-i la’îne, Ebû Cehle, Ebû lehebe ve Peygamber efendimizi “sallallahü aleyhi ve sellem” inciten, Ona cefâ ve ezâ eden ve bu hak dîne, kötülükler, ihânetler yapan Kureyşin azılı kâfirlerine la’net etmek, İslâmın îcâblarından olurdu. Düşmanlara la’net etmek emr edilmeyince, dostlara la’net sevâb olur mu? Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: (Bir kimse, şeytâna la’net ederse; ben zâten mel’ûn oldum. Bu la’netin bana zararı olmaz der. Yâ Rabbî! Beni şeytândan koru derse, eyvâh belkemiğimi kırdın der).Bir başka hadîs-i şerîfde, (Şeytâna söğmeyiniz. Şerrinden Allahü teâlâya sığınınız!)buyuruldu. Bundan anlaşılıyor ki, bu gibi sözler, hazret-i Emîre iftirâdır. Onu kötülemekdir. Bundan başka, Muâviye “radıyallahü anh” hazret-i Emîre, hazret-i Hasen ve Hüseyne ve diğerlerine “radıyallahü anhüm ecma’în” la’net etmeğe başladı demek de, Muâviye “radıyallahü anh” hazretlerine iftirâ olur. (Bu hâdise olmuş mudur, yoksa olmamış mıdır? Eğer olmuş ise, Mu’âviyeye ve diğerlerine niçin la’net edilmesin? Olmadı ise, Keşşâf tefsîrindeki yazının ma’nâsı ne olur?) diyorsunuz. Cevâbında, olmadı deriz. Ehl-i sünnet ve cemâ’at mezhebi şöyledir ki, Muâviyeye “radıyallahü anh” dil uzatmak câiz değildir. Bu söz, ona bir iftirâdır. Hem, bu husûsda doğru bir haber de yokdur. Târîhçiler söyliyor ise, bunların sözü, nasıl sened olabilir. Dînin esâsları târîhcilerin sözleri üzerine kurulamaz. Bu mes’elede, imâm-ı a’zam Ebû Hanîfenin ve Onun eshâbının sözlerine bakılır.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.