384

O hâlde kalbin sâlih olması, îmânlı olması demek değildir. Kalbin sâlih olması, hem îmânlı olması, hem de bedenin sâlih işler yapmasıdır da denilemez. Çünki, bedenin sâlih olmasına yine bedenin sâlih olmasını sebeb göstermek mantıksız bir söz olur. Bundan anlaşılıyor ki, kalbin sâlih olması, îmân ve ibâdetden başka birşeyin kalbde bulunması demekdir. Bu da, tesavvufcuların (Fenâ-i kalb) dedikleri Allah sevgisidir.

Üçüncü olarak deriz ki, Eshâb-ı kirâmın her birinin, Eshâb olmıyan müslimânların hepsinden dahâ üstün oldukları sözbirliği ile bildirilmişdir. Hâlbuki, kıyâmete kadar gelecek olan islâm âlimleri arasında ilmleri ve amelleri, Eshâb-ı kirâmın ba’zılarının ilm ve amelleri kadar olanları çok vardır: Bundan başka, hadîs-i şerîfde, (Başkaları Allah rızası için Uhud dağı kadar altın sadaka verseler, Eshâbımın Allah yolunda verdiği yarım Sâ’ arpanın sevâbına kavuşamazlar) buyuruldu. Eshâb-ı kirâmın ibâdetlerinin böyle kıymetli olması, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” sohbetinde bulunmakla, kalblerinde hâsıl olan(Bâtınî kemâl)lerinden dolayıdır. Onların bâtınları ya’nî kalbleri, Resûlullahın mubârek bâtınından nûr aldı. Bâtınları nûrlandı. Yedinci maddenin birinci sahîfesinde bildirdiğimiz gibi, hazret-i Ömer vefât edince, oğlu Abdüllah, (ilmin onda dokuzu gitdi) buyurdu. Orada bulunan gençlerin bu söze şaşdıklarını görünce, sizin bildiğiniz fıkh ve kelâm ilmlerini söylemiyorum. Resûlullahın mubârek kalbinden fışkırmış olan bâtın ilminin, ma’rifetin onda dokuzu gitdi diyorum dedi. Eshâb-ı kirâmdan sonra gelen müslimânlar arasında, bu bâtın nûruna kavuşanlar, Rehberlerinin sohbetlerinde kavuşdular. Onlar vâsıtası ile, Resûlullahın mubârek kalbinden fışkıran nûrlara kavuşdular. Bunların sohbetlerinde kavuşulan nûr, Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” sohbetinde kavuşulan kadar, elbet olamaz. Eshâb-ı kirâmın “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” üstünlükleri, işte buradan gelmekdedir. Bundan anlaşılıyor ki, zâhirin kemâllerinden, ya’nî üstünlüklerinden başka, bâtının da kemâlleri vardır. Bu kemâllerin çeşidli dereceleri vardır. Böyle olduğunu, hadîs-i kudsî de göstermekdedir. Hadîs-i kudsîde, Allahü teâlâ buyurdu ki, (Kulum bana biraz yaklaşırsa, ben ona çok yaklaşırım. Kulum bana çok yaklaşırsa, ben ona dahâ çok yaklaşırım. Kulum [farzlarla birlikde] çok nâfile ibâdet de yapınca bana öyle yaklaşır ki, onu çok severim. Onu sevince, düâlarını kabûl ederim. Onun görmesi, işitmesi ve gücü yetmesi benimle olur). Allahü teâlânın böyle çok sevmesine sebeb olan nâfile ibâdetler, tesavvuf yolundaki çalışmalardır.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.