1249

İmâm-ı Gazâlînin “rahmetullahi aleyh” (Tehâfüt-ül-felâsife) kitâbından bir parçası arabîden türkçeye terceme edilerek (Ma’rifetnâme)nin kırkbeşinci sahîfesine yazılmışdır. (Ma’rifetnâme)de diyor ki: (Fen adamlarının sözleri üç kısmdır: Birinci kısmdaki sözleri, fennin, tecribenin meydâna çıkardığı hakîkatleri bildiriyor. Bu sözleri, islâmiyyete uyuyor ise de, yanlış kelimeler kullanıyorlar. Meselâ bir şey kendiliğinden hareket edemez. Her cismi harekete getiren bir kuvvet vardır. Bu kuvvetler, tabî’at kuvvetleridir. Herşeyi tabî’at kuvvetleri yapıyor diyorlar. İslâmiyyet de hiçbirşey, kendiliğinden hareket edemez. Her cismi harekete getiren bir kuvvet vardır. Bu kuvvetler, Allahü teâlânın kudretidir. Herşeyi Allahü teâlâ yapıyor, diyor. Görülüyor ki, islâmiyyet ve fen, aynı şeyi söylemekde olup, arada yalnız, ism farkı vardır. Böyle sözlerine i’tirâz etmeyiz. Yalnız, ism değişdirip kabûl ederiz. İkinci kısmdaki sözleri, islâmiyyetin haber vermeyip, arayıp bulunuz! dediği şeylerdir. Bu sözlerine inanıp inanmamak, îmânın gitmesine sebeb olmaz. Meselâ, ay tutulması, Erd küremizin Güneş ile Ay arasına girmesinden oluyor, diyor ve zemânını önceden hesâb ediyorlar. Çünki Ay, Güneş karşısında olduğu vakt, parlak görünür. Ay, Erd küresinin gölgesine girince, Güneşden ziyâ alamayıp kararır ve görünmez, diyorlar. Güneş tutulması da, Ayın Erd ile Güneş arasına girerek, Erd üzerinde Güneşin görünmesine mâni’ olması sebebi iledir. Ay tutulması, arabî ayların ortasında, Güneş tutulması ise, ayın ilk veyâ son günü olur, diyorlar. [Güneş, Erd ve Ay, karpuz gibi, küre şeklinde olup hepsi, birinci semâda hareket etmekdedir. Eski fizikciler, yedi seyyâre yıldızdan her birinin, birer semâda bulunduğunu söylerdi. Hâlbuki, yıldızların hepsinin yer kürenin de içinde bulunduğu birinci semâda bulundukları, Tebâreke sûresinde, bildirilmekdedir.] Fen adamlarının, ikinci kısmdan olan, böyle sözlerine de i’tirâz etmeyiz. Müslimânların, böyle sözlere inanmaması lâzımdır diyerek, i’tirâz eden bir kimse, dîne zarar vermeğe ve islâmiyyeti yıkmağa uğraşmış olur. Çünki, hesâb ve fizik, kimyâ kanûnları ve tecribeler, bu sözlerin doğruluğunu gösterirken, bunlar islâmiyyete uygun değildir denirse, fen adamları bu sözlerinde şübhe etmeyip, bunlara uymayan islâmiyyetin doğru olduğunda şübhe eder. Görülüyor ki, islâmiyyete yersiz ve yolsuz yardım etmek istiyen câhillerin zararı, yolu ile hücûm edenlerin zararlarından dahâ büyükdür. [Medîneli Muhammed Osmân efendi de, 1341 [m. 1923] de İstanbulda basılmış (Basîret-üs-sâlikîn) kitâbında, Erdin döndüğünü red etmekde, sahîh hadîslere mevdû’ diyerek de, gençleri yanıltmakdadır. Hâlbuki islâm âlimleri, dünyânın yuvarlak olduğunu, döndüğünü, birçok kitâblarında, meselâ Ebû Bekr Râzî (Küriyet-ül-Erd) kitâbında ve (Şerh-ı Mevâkıf)de isbât etmişlerdir. Fıkh âlimleri bunun üzerine mes’eleler kurmuşlardır. Bekara sûresinin 22. ci âyetinde meâlen, (Rabbiniz Erdı sizin için, yatak gibi döşedi) buyuruldu. (Tefsîr-i Azîzî)de, (Üzerinde oturmanız, uyuyabilmeniz için, yeryüzünü sâkin, hareketsiz yapdı) diyor. Nahl sûresinin onbeşinci âyetinde meâlen, (Erdın sizi sarsmaması için, üzerinde dağlar döşedim) buyuruldu. (Sâvî tefsîri), burada (Erdın hareket etmemesi, size ızdırâb yapmaması için dağları yaratdı) ve (Beydâvî)de, (Dağlar yaratılmadan evvel, Erd, yüzü düz küre idi. Dönerken yâhud başka sebeb ile hareket eder idi. Dağlar yaratılınca, hareketine, ızdırâbına, sarsılmasına mâni’ oldular) diyor. Mü’min sûresinin 64. cü âyetinde meâlen, (Allah, Erdı size karâr yapdı) buyuruldu. (Şeyhzâde), (Abdüllah ibni Abbâs, karâr menzil, konacak yer demekdir dedi) diyor. Görülüyor ki, âyet-i kerîmeler ve tefsîrler, Erd yüzünün bir beşik, yatak gibi, sarsıntısız, râhat olduğunu bildiriyor. Erdın sarsıntısız, hareketsiz olmasından, bunun mihveri etrâfında dönmediğini ve güneş etrâfında hareket etmediğini anlamak doğru değildir. Erdın bu iki hareketi bugün kat’î olarak bilinmekde, nemâz vaktleri hesâb edilmekdedir. Üçüncü kısmda, 54. cü maddeye bakınız!] İmâm-ı Gazâlî, sözüne devâm ederek, buyuruyor ki: Kat’î ve doğru oldukları, hesâb ve tecribe ile anlaşılan hâdiseler karşısında, âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfleri (Te’vîl etmek), ya’nî ma’nâlarını çevirip, bunlara uydurmak lâzımdır.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.