481

Sa’îd bin Cübeyr ve Dahhâk, bu âyet-i kerîmenin (Yûsîkümullah) âyeti gelince, nesh edildiğini bildirdiler. Nesh edilmedi diyen âlimler de vardır. İbni Abbâs buyurdu ki, âkıl ve bâliğ olan vârisler, mîrâsdan az birşey ayırıp verirler. Vârisler küçük ise, vasî ve velîleri verir veyâ yetîm malıdır diyerek özr dilerler. Muhammed ibni Sîrin diyor ki, Ubeydet-ül Selmânî yetîmlere mîrâs taksîm etdi. Sonra bir koyun kesmelerini emr etdi. Pişirilip, bu âyetde bildirilenlere yidirildi ve bu âyet olmasaydı, koyunun parasını ben verirdim dedi. Bunlara birşey verilmesi farz olmayıp, müstehab olması sahîhdir). Görülüyor ki, vârisler diledikleri kadar verirler. Kendilerinden zorla birşey alınamaz. Seyyid Kutb, âyet-i kerîmedeki (hâzır bulunmak) kelimesini (herhangi yerde mevcûd olmak) şeklinde değişdirmekdedir. Şimdiye kadar hiçbir islâm âlimi, böyle değişiklik yapmamışdır. Kitâbı arabçadan türkçeye terceme eden de Seyyid Kutbun hatâsını anlamış olacak ki, vârislerden verâset vergisi alıp, vâris olmıyanlara verilmesi mümkindir, diyerek, âyet-i kerîmeyi büsbütün değişdirmekdedir. Câhillerin dinde söz sâhibi olduğu yerlerde, şeytâna iş kalmadığını, din âlimleri, çok önceden bildirmişlerdir.

(Fî-zılâl-il Kur’ân) adındaki kitâbında, Mâide sûresinin otuzüçüncü âyetini tefsîre kalkışırken, dört mezhebin ictihâdlarını bildirip, (Biz bu husûsda, imâm-ı Mâlikin fikrini tercîhe şâyân görüyoruz. Onun fikrine tarafdârız) demekdedir. Bu yazısı da, onun mezhebsiz olduğunu, kendisini mezheb imâmlarının üstünde gördüğünü ve (Usûl-i fıkh) ilminden haberi olmadığını göstermekdedir. Birkaç sahîfe sonra, hırsızın cezâsı verilmesinde, dört mezhebin ictihâdlarını bildirirken, (fekat, imâm-ı Ebû Yûsüf, İmâm-ı a’zama karşı çıkar. Her iki görüşden farklı üçüncü bir fikr ortaya atar) diyerek, mezheb imâmlarına ve ictihâdlara karşı, terbiyesiz kelimeler kullanmakdadır. İctihâdları, fikr, düşünce zan etmekdedir. İslâm dîni, edeb ve güzel ahlâk dînidir. İslâm âlimleri “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”, terbiyede ve güzel ahlâkda, islâm dîninin mümessili olmuşlardı. Onu dünyâya böyle tanıtmışlardı. Seyyid Kutb, bu bakımdan da, islâm âlimlerinden ayrılmakdadır.

Mâide sûresinin doksanüçüncü âyetini tefsîr ederken, (Kur’ân-ı azîmüşşânda vârid olan bu ifâdenin geliş tarzı üzerinde insanın içini râhatlatacak bir tefsîr tarzını, müfessirlerin zikr etdikleri arasında bulamadım. Okuduklarım içerisinde en fazla hoşuma giden her ne kadar hissen beni râhatlatacak durumda değilse de, ibni Cerîr Taberînin zikr etdiğidir) diyor. Hâlbuki, meselâ müfessirlerin baştâcı Beydâvînin tefsîri ve bunun Şeyhzâde hâşiyesi, bu âyet-i kerîmeyi dahâ geniş ve râhatlatıcı olarak açıklamakdadır.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.