401

Muhammede bunun sebebini sorduklarında, (Onlar babamın iki gözü gibidir. Ben ise, eli ve ayağı gibiyim) dedi.

Muhammed bin Ukayl bin Ebî Tâlib diyor ki: Amcam hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh” hutbe okurken, (Ey müslimânlar! Eshâb arasında en cesûr olan kimdir?) dedi. (Yâ Emîrelmü’minîn! En cesûr sensin) dedim. (Hayır, en cesûrumuz Ebû Bekr-i Sıddîkdır. Çünki, Bedr gazâsında Resûlullahsallallahü aleyhi ve sellem” için bir çardak yapdık. Müşriklerin saldırılarına karşı koymak için, çadır önünde kim bekleyecek, dedik. Kimse cevâb vermeden, hemen Ebû Bekr ortaya çıkdı. Kılıncını çekip, çardak etrâfında dolaşmağa başladı. Düşman en çok çardağa saldırıyordu. Ebû Bekr, kimini öldürdü. Kimini yaraladı. Resûlullaha bir kâfiri yaklaşdırmadı) dedi.

Bî’at etdirmek kavgasında diyerek, hazret-i Ömere taş atmakdadır. Hâlbuki hazret-i Ömer “radıyallahü anh” kavga ederek değil, te’sîrli sözleri ile, hazret-i Ebû Bekrin halîfe olmasında iş gördü. Böylece, müslimânları büyük felâketden kurtardı. Kendisi ise, hazret-i Ebû Bekrin vasıyyeti üzerine, milletin istemesiyle hilâfeti zorla kabûl buyurdu.

3— (Biri Fedek için hazret-i Alîyi, hazret-i Haseni, hazret-i Hüseyni ve Selmân-ı Fârisîyi şâhid olarak dinliyor. Ehl-i beyte inanmıyarak, hazret-i Fâtımatüz zehrânın elinden alıyor) demekdedir.

Bu sözleri ile hazret-i Ebû Bekre “radıyallahü teâlâ anh” saldırıyor. Fekat, güneş balçıkla sıvanabilir mi? Bakınız(Tuhfe) kitâbı, bu iftirâyı, bu yalanı pek güzel çürütmekde, hurûfîleri rezîl etmekdedir:

Bir Peygamber vefât edince, malı kimseye mîrâs kalmaz. Bunu şî’î kitâbları da yazmakdadır. Mîrâs olmıyan mal için vasıyyet etmek de doğru olmaz. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” Fedek denilen bağçeyi, hazret-i Fâtıma için vasıyyet etdi demek yanlışdır. Çünki Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, doğru olmıyan bir şey yapmaz. Hadîs-i şerîfde, (Bizden kalan, sadaka olur) buyuruldu. Bu hadîs-i şerîf yanında, öyle vasıyyet iddi’âsı haklı olmaz. Eğer böyle bir vasıyyet olsa ve hazret-i Ebû Bekr işitmemiş olsa ve şâhid ile de isbât edilemese, o ma’zûr olur. Hazret-i Alî, böyle bir vasıyyet olduğunu mâdem ki biliyordu, halîfe olunca, bunu yerine getirmesi lâzım ve câiz olurdu. Hâlbuki o da hazret-i Ebû Bekrin yapdığı gibi, fakîrlere, miskinlere ve yolda kalmış olanlara dağıtdı. Kendi payını dağıtdı, denilirse, hazret-i Haseni ve Hüseyni “radıyallahü anhümâ” vâlidelerinden kalan mîrâsdan niçin mahrûm bırakdı?

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.