Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” Peygamberliğini i’lân etmesinden, vefâtına kadar yüzyirmidört binden ziyâde sahâbe, Onun da’vetini kabûl ederek, seve seve îmân etmişlerdi. Fazîlet ve üstünlüğün hıristiyanlıkda mı, yoksa islâmiyyetde mi olduğunu, bu yazımızı okuyan akl sâhiblerinin insâfına bırakıyoruz. Ebû Tâlibin elinden geldiği kadar Peygamberimizi “sallallahü aleyhi ve sellem” himâye etmeğe, korumağa çalışdığı doğrudur. Fekat bu, islâmiyyetin yayılmasına ve yükselmesine, zan edildiği gibi, üzerinde durulacak şeklde, bir himâye ve yardım değildir. Bu himâye, Onun “sallallahü aleyhi ve sellem” dînine inandığı için değildi. Akrabâsı olduğundan, yalnız öldürülmemesi ve eziyyet yapılmaması içindi. Çünki, Ebû Tâlib de, îmân etmemişlerden idi. Bu sırada Eshâb-ı kirâmdan “aleyhimürrıdvân” ba’zıları müşriklerin eziyyetlerine dayanamıyarak Habeşistâna hicret etmişlerdi. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” Eshâb-ı kirâmla “aleyhimürrıdvân” berâber, her dürlü görüşmelerden men’edilmiş olarak üç yıl boyunca Mekkede mahsûr kaldılar. Allahü teâlâ da, iki def’a Peygamberimize, akrabâlarını, yakınlarını toplıyarak, dîne da’vet etmesini emr etdi. Şu’arâ sûresinin ikiyüzondördüncü âyetinde meâlen, (Yakın akrabânı Allahü teâlânın azâbı ile korkut) buyurulmuşdur. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, bu âyet-i kerîmedeki emr mûcibince, akrabâlarını müslimân olmağa da’vet etdi. [Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” akrabâlarını toplayınca, (Allahü teâlâya îmân ve itâat ederek, kendinizi Onun azâbından kurtarınız. Yoksa bana olan akrabâlığınız size fâide vermez) buyurdu.] Hiç birisi îmân etmedi. Hattâ amcası Ebû Leheb ve zevcesi olan odun taşıyıcı, Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” ezâ ve cefâda o kadar aşırı gitdiler ki, Kureyşin ileri gelenleri ile birlikde Ebû Tâlibe şikâyete gidip; Resûlullahı “sallallahü aleyhi ve sellem” himâye etmekden vaz geçmesini teklîf etdiler. Bunun üzerine Ebû Tâlib, Resûlullahı “sallallahü aleyhi ve sellem” çağırarak, dîn-i islâma da’vet işinden vaz geçmesi için, nasîhatlarda bulundu. Bu ve bunun gibi, yüzlerce delîl ile sâbitdir ki, Ebû Tâlibin himâyesi [protestan papazların iddi’â etdikleri gibi], islâmiyyetin Kureyş kavmi tarafından kabûlüne sebeb olmamışdır.
Muhammed aleyhisselâm, kendisini kabûle müsâid olmıyan bir kavm arasında zuhûr etmiş ve onlara Peygamber olarak gönderilmişdir. Hâlbuki Îsâ aleyhisselâm, kendilerini kurtaracak bir Peygamber bekleyen, İsrâîl oğulları arasında zuhûr etmiş, ortaya çıkmışdır.