415

Tenbîh: Çok kimseler sanıyor ki, Eshâb-ı kirâmdan bu muhârebeye katılmıyanlar “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în”, (Müslimânlarla harb etmeyiniz!) emrine uymuşlardır. Hâlbuki bu emr, hükûmete karşı harb etmeyiniz demekdir. Harbe karışanlara gelince, bunlara göre, hükûmete yardım etmemek, fitne, fesâd çıkmasına sebeb olur. Fesâdı önlememiz emr olundu dediler. Bu fakîrin anladığına göre, fesâdı önlemek, cana kıymadan ve karışıklık çıkarmadan yapılamaz. Bunun için şartlarına uygun olmadan seçilmiş olan halîfe ile birlikde harb etmemeli ve böyle halîfeye karşı gelmemelidir.

Resûlullahsallallahü aleyhi ve sellem”, firâset nûru ile anladı ki, bu fesâd durmıyacakdır. Bunun için,(Benden sonra fitneler olacakdır. O zemân oturanlar, fitneye karışanlardan iyidir) buyurdu.

Allahü teâlânın âdeti şöyledir ki, sevdiği kullarından herbirini bir üstünlükle, ötekilerinden ayırmışdır. Hazret-i Ebû Bekrin merhameti, hazret-i Ömerin şiddeti, sertliği fazladır. Dâvüd ve Süleymân “aleyhimesselâm” devlet reîsi idiler. Îsâ ve Yûnüs ve Yahyâ “aleyhimüsselâm” ise, yalnızlığı severlerdi. Hassân bin Sâbit, şi’r ile Resûlullahı överdi. Bu yoldan Cennet ile müjdelendi. Ubeyy bin Kâ’b Kur’ân-ı kerîmi ezberlemekde, Abdüllah bin Mes’ûd, fıkh bilgilerinde, Hâlid bin Velîd savaşmakda meşhûr oldu. Sevgi ve ihlâs ile sohbetde en çok bulunmak ve kendini Resûlullahın rızâsı için her an fedâ etmek ve Resûlullah için ve İslâmiyyeti yaymak için canını, malını ve makâmını fedâ etmek üstünlüğü de en çok hazret-i Ebû Bekre ihsân edildi. İslâmiyyeti yaymak, hazret-i Ömere nasîb oldu. Her sıkıntıda mal ile imdâda yetişmekde ve hayâda ve gadabını yenmekde ve tahâret, kırâet ve fakîrlere yardımda, hazret-i Osmân cümleden ileri idi. Resûlullahın kanından olmak, Onun elinde büyüyüp, terbiyesi ile yetişmek, cesâret, zühd, vera’ ve zekâ ve fesâhatda hazret-i Alî, hepsinden ileri idi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, Eshâbının bu üstünlüklerini bildirmiş ve herbirini övmüşdür “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în”.

Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, tercümân-ı gayb idi. İlerde olacak şeyleri haber verirdi. Eshâbının yapacakları üstün vazîfeleri bildirirdi. Hepsi, dediği gibi oldu. Olmıyacak şeyi haber verdiği hiç görülmedi. (Hilâfet, Alînin ve çocuklarının hakkıdır) demek doğru değildir. Böyle bir hak bildirilmiş olsaydı meydâna gelirdi. Hilâfeti onlar alır, ellerinden kimse kapamazdı. Halîfe olmamaları, Resûlullahın haber vermemiş olduğunu gösteriyor. Şî’îlerin haber diye söylediklerinin hep yalan olduğunu isbât ediyor.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.